Onu hiç böyle görmemiştin. Parçalara bölünmüş bir şekilde. Sahneden koşar adımlarla indim ve yanına yürümeye başladım. O sırada bizimkiler de ayaklanmışlardı. Yanına varmanıza gerek yoktu 4-5 adım geriden bile o alkol kokusunu alabiliyordunuz. Düz durması için dirseklerinden tuttum.
"Dolunay bir yerine bir şey oldu mu iyi misin?" Sesimin bu kadar korku dolu çıkacağını düşünmemiştim çünkü genelde içimden geçen duyguları pek dışarı vuramazdım, ama Rüzgardan sonra pek hisselerimi saklayabildiğim söylenemez.
"Ohohoh muhteşemim 12/F den Mayıs Yetkiner."
"Alkollü ve üstün kanlı bir şekilde okula gelerek öğrencileri etkileme nedenini duyabilir miyim?" Dediğinde müdür yardımcısı yerimden sıçradım. Gerçekten tek merak ettiği bu muydu? Dolunay'ın bir yerine bir şey olmuş olabilirdi ve bu kesinlikle müdür yardımcısının umurunda değildi.
Dolunay ellerini adamın yakalarına yerleştirdi ve yapmacık bir gülümsemeyle "Bu siktiğimin okuldan atılmaya." Dedi. Sonrasında küfür ettiğini yeni anlamış gibi ağzını kapadı ve kıkırdadı. Neden böyle davrandığıyla alakalı aklıma tek bir düşünce gelmiyordu. Ne olmuş olabilirdi ki?
Müdür yardımcısının yakalarını düzeltti ve yalpalayarak sahneye ilerlemeye başladı.
"Dolunay!" Oğuzhan kolundan tuttu ama Dolunay kolunu hızlıca çektiğinde bırakmak zorunda kaldı.
"Evet hanımlar ve beyler bugün benim nasıl bok bir hal aldığıma şahit oluyorsunuz. Durmayın hadi videoya çekin çünkü sonrasında bu şansı yakalayamaya bilirsiniz. Özellikle de siz Selin hanım." İşaret parmağıyla kulis kapısının başında duran Selin'i işaret ederek.
Tek bir kişi bile yerinden kımılmadamadı. Herkes korkmuş ve neler olduğunu çözmeye çalışıyordu.
"İyi siz bilirsiniz. Görüyor musun Metin ne güzel öğrenciler yetiştirmişsin. Ne kadar da ahlaklılar." Müdür sinirle iç geçirdi.
Dolunay ellerini karışmış karamel saçlarına geçirdi ve kulaklarının arkasına itti. Kuru kanların bazıları saç tellerinde kaldı.
Ne yaşadın bu kadar dağılacak Dolunay?
Merdivenlerden düşmeden çıktı ve sahneyi geçerek kulise gitti. Onun kulise girmesiyle telefonumun titreşim sesi sessizlikten kavrulan salonda yankılanmaya başladı.
Annem.
"Efendim?" Kesin bir şey oldu. Hani içinde garip bir ürperti olur ve gün boyu oradan gitmez ya işte o ürperti sabah uyandığımdan beri oradaydı. "Mayıs, Dolunay okula geldi mi?" Sesi o kadar boğuk geliyordu ki.
"Evet şimdi konferans salonuna girdi, her tarafı kan içinde... ve anne, tek kelimeyle harabe." Son kelimede sesim titremişti. Birlikte büyüdüğün birini böyle görmek insana acı veriyordu. İçimde tanımlayamadığım bir yerde acının sızlaması başlamıştı. "Mayıs sakın kendini bırakma ama... Ama çok kötü bir şey oldu." Olanları söylemek için derince bir nefes aldı.
"Ne oldu?" Lütfen Betül'e bir şey olmuş olmasın. Lütfen.
"Deniz. Vurulmuş. Dolunay'ın kollarında ölmüş. Her yerde Ufuk ve polisler onu arıyor. İfadesi alınması gerek. Onu orada oyalayabilir misin?"
Hasiktir.
Hasiktir.
"Tamam." Kelimenin sonunda sesim kayıp gitmişti.
Bizimkilerin hepsi merakla bana bakıyordu. Konuşacak halim yoktu. Bunu beklemiyordum. Bu kadarını beklemiyordum. Telefon hala kulağımdayken sahneye döndüm. Dolunay elinde elektro gitarıyla duruyordu. Delirmiş bir kişinin gülümsemesi vardı yüzünde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.