"Adım Rüzgar." dedi elini uzatıp.
Tamam adın hoş olabilir ama hiç mi annen sana başkalarının eşyalarını karıştırmanın ayıp bir şey olduğunu söylemedi? En nefret ettiğim şeydi, izinsiz eşyalarımın karıştırılması hele ki yabancı biri tarafından ama bir yanım ona gerçekten kızgın değildi beni ona çeken bir şey vardı. Belki samimiyeti, belki ilgi çekici yüzü...
Peki Mayıs neden bunları o çocuğa demiyorsun?
Diyemem ki.
Neden?
Kahverengi gözlerinde kaybolmuş olabilirim.
Yavaş gel azcık Mayıs.
Aynen eşyalarımı karıştırdı.
"Cevap verecek misin? Sabaha kadar seni burada bekleyemem." Elini kumral saçlarına götürdü sıkıntıyla.
Çocuğa 3 dakikadır boş boş bakıyor muydum?
"Ne cevap verme mi bekliyorsun? Adımı zaten öğrenmişsin dolaylı yoldan olsa da." dedim kızıl saçlarımı uyduruk bir topuz yaparken. "Akşam için işin olup olmadığını sordum." dedi derin nefes alırken. Sanırım sabrını sınıyorum. "İşim olsa sence şu anda burada durur muydum?" Kollarımı kaldırıp karanlığın bastırdığı koruluğu gösterdim.
Tamam Mayıs bu kadar da öküz olmana gerek yok. Dilini yanak içlerinde gezdirdiğini görebiliyordum. Evet sinirlenmişti. Şurada beni dövse haklıydı.
Hayır değil. O kaba davrandı.
"Tamam özür dilerim fazla öküz gibi davrandım. Ama eşyalarımı karıştırmış bir yabancıya ne yapmamı bekliyorsun?" dedim ayağımla yeri eşelerken. "Evet bende pek nazik sayılmazdım." ellerini saçlarının arasından geçirdi yine. Gerildiğinde yaptığı bir şey olduğunu anlayabiliyordunuz.
Evet mesela sadece beni uyandırsaydın?
"Hadi baştan alalım." dedim ve birkaç ağacın ilerisine gittim. Ne yaptığımı anlam getiremeden yüzüme düz bir ifadeyle bakıyordum. Sert bir çocuk gibiydi ama gözlerinin içine baktığınızda oradalar da bir yerlerde güven duygusu uyandıran enerjiyi görebiliyordunuz.
Anlamadı farkındaysan Mayıs herkesi kendin sanma çocuk anlamadı dön de bir el et anlasın.
Döndüm ve "Bu korulukta ilk defa biriyle karşılaşıyorum istersen birlikte yürüyebiliriz. Adın ne bu arada." dedim elimi gelmesi için sallarken. "Ahhh evet olabilir. Bende ilk defa bu saatte burada oluyorum. Adım Rüzgar." Gülümsedim. "Güzel isimmiş."
"Burada seninde aa benim de adım Mayıs demen gerekiyordu." diye yavaşça kulağıma fısıldadı. Sesiyle bütün tüylerim diken diken olmuştu. "Iııı... Şey... Ihım şey benimle alakalı öğrenmen gereken ilk kural -eğer o kişiyle bir daha karşılaşmayacak isem- insanlara ismimi söylemem." Neden kekeledim? Acaba fark etmiş miydi? "Seni yemeyeceğim Mayıs." dedi gülerken. "Beni yemenden korktuğum için değil küçüklükten gelen bir şey." Az önce ona beni yiyebilirsin mi demiştim?
"Az önce bana beni yiyebilirsin mi dedin ben mi yanlış anladım?" Kahkaha atıyordu adeta. Gözlerimi büyüterek ona baktım ve "Sen ilk kez tanıştığın insanlara karşı hep böyle cana yakın mı davranırsın?" dedim. O da bana karşılık olarak "Sen ilk kez tanıştığın insanlara beni yiyebilirsin mi dersin?" dedi. Diyecek bir şey bulamamıştım. Haklıydı.
Koruluktan çıkmıştık, ağaçlarla dolu yoldan şehre doğru yürüyorduk. Cırcır böceklerinin senfonisini dinlerken bir anda "Burada mı oturuyorsun?" dedi. Ona dönüp baktım ilk defa bir erkek bu kadar içten konuşuyordu. Gülümsedim ve "Hayır." dedim. Hala birbirimize bakıyorduk. Gözleri saçlarıma kaydı ve tekrar gözlerimin içine bakıp "Akşam güneşiyle saçların aynı renk biliyor muydun?" Dedi telefonu çalmaya başlarken.
Evet biliyordum bir çok kişi bunu demişti. Okuldaki erkekler genelde bana yaranmak için derlerdi ama Rüzgarda öyle bir art niyet yoktu, gayet içten gelerek söylemişti. Kafamı sallayıp gülümsedim ve önüme döndüm. Diyecek bir şey bulamamıştım. İlk defa bu kadar çaresiz hissetmiştim kendimi. Önüme dönene kadar benden gözlerini ayırmadı. Garip hissediyordum.
"Efendim Teoman?" bir an için adım Mayıs diyecektim ama dönüp baktığımda telefonla konuşuyordu. Hayır onu geçtim Mayıs bir şey demedin ki sana neden efendim desin? O telefonla konuşurken yüzüne bakmak için vaktim olmuştu. Yan profili çok tatlıydı. Düzgün bir burun, hafif dışarı kıvrılmış dudaklar, orta boy kulaklar, şakaklarının biraz üstünde açık kumral ipeksi saçlar... "Hayır işim var." Ona baktığımı fark etti ve bana döndü. Kaşlarımı çattım o da kaşlarını kaldırdı. Neden yaptığım şeylerin tersini yapıyordu ki? Şu an ki işi ben miydim yoksa ben gittikten sonra başka bir şey mi yapacaktı?
Sana ne Mayıs?
Harbi ha bana ne?
"Abi yeter. İçmeseymiş o kadar o zaman. Ya bana ne? Sizden koca bir gün izin istedim yine duramadınız ulan bensiz... Tamam kapat. Tamam." Sabırlar gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. "Tamam. Teo... ULAN TAMAM DEDİK YA." Aramızda boşluk olmasına rağmen yana doğru bir adım daha attım. Her an birini dövecekmiş gibi duruyordu. Sinirle telefonu kapadı ve cebine koydu. "Aslında seni bir şeyler içmek için bildiğim efsane bir dükkana götürmeyi planlıyordum ama bizim çocukların o kafede olduğunu öğrendim sanırım seni sahile götürsem daha iyi olur." Dedi sanki bütün hayalleri yıkılmış gibi. "Ya da ben eve giderim ve sende arkadaşlarının yanına gidersin, mutlu son olur?" dedim ellerimi havaya kaldırarak. "Ama benim için son pek mutlu değil kusmuklu olacak onu ne yapacağız?" dedi gülümserken. Aslında hoş bir çocuktu. Keşke yazın başında tanışabilseydim. 2 buçuk ay boyunca burada tek başıma takılmak zorunda kalmazdım. Sebepsizce bende ona gülümsedim. Bir günde gülümseme kapasitemi doldurmuştum. Ben okulda sadece kendi arkadaş grubuyla takılan, somurtkan, canı sıkıldığında sigara içen, sayılı erkek hariç başka erkekle konuşmadığı için erkeklerin ilgi çekici bulduğu, kızıl saçlı ela gözlü beyaz tenli bir kızdım.
Ama aynı zamanda ismiyle dalga geçilen küçükken öbür çocuklar tarafından fazlaca hırpalanan 7. sınıfta ismiyle dalga geçen -kaşar- bir kızı dayanamayıp tuvalette döven babasından sevgi görmemiş annesini sadece akşamları 8 de görebilen bir kızdım. Kısacası bugün ki bu çocuktan aldığım pozitiflik bana yeterdi. Yaklaşık 5 yıl hemde.
"Eee o zaman sahile gidiyoruz?" Dedi umut dolu bir sesle. Tamam belki onu hayatımda bir daha görmeyecektim ama bir kere kurallarımı yıkıp oturup takılamaz mıydım? Takılabilirdim tabi ki.
"Tek bir sorum var gittiğimiz yerde büfe var mı? Deli gibi açım da." Sorduğum soruyla oldukça sesli bir kahkaha attı ve kafasını sallayarak "Seni nereye götüreceğimi biliyorum." dedi.
Bu gece duvarlarını yık Mayıs.
Sıçtığımının duvarları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Ficção AdolescenteGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.