Pek içime sinmedi ama umarım beğenirsiniz iyi okumalar. :)
-------------
"Of Mayıs! Hadisene."
Dolunay'ın okul yerine şirkete gitmesinin ikinci haftası olmuştu. Şirkete gitmediği zamanlarda evde oturup vazo falan boyuyordu.
"Tamam Rüzgar azcık daha beklesen ölmezsin herhalde."
Rüzgarla neredeyse bir aydır çıkıyorduk ama ilk defa doğru düzgün bir buluşma ayarlamıştık. Telefonumu siyah kol çantama attım ve girişte bekleyen sabırsız Rüzgar'ın yanına gittim. Sabırsızlıkla arkasını döndü ve sadece baktı. Bir şey diyecek oldu ama sonrasında ağzını geri kapadı.
"Üzgünüm Rüzgar bey bir anda 'Aşağıdayım' diye arayıp hazırlanmama izin vermediğiniz için beklemek zorundasınız." Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım.
"Mayıs o tişörtü değiştirir misin?"
"Hayır. Neden?"
Elini bana doğru uzattı sonrasında yumruk yapıp çenesinin altına koydu.
"Fazla ince değil mi hasta olacaksın." Hava mevsimine göre fazlasıyla güzeldi. Kafamı kaldırdım ve gökyüzüne baktım tek tük bulutlar vardı.
"Rüzgar hadi o kadar acele ettirdin şimdi de geri mi yollayacaksın üstümü değiştireyim diye. Hiç yukarı çıkamam şimdi."
Sadece kafasını salladı ve arabasına bindi. Bugün fazla garip davranıyordu. Cenaze günü o çayırlığa gittiğimiz zamanki Rüzgar'ı özlemiyor değildim açıkçası.
*
"Sence insanlar istediklerinde iyi biri olabilirler mi?" Diye sordum çekirdeğe uzanırken. Dün ve bugün Selin Dolunayların evine gelip bize yardım ediyordu ve bayağı bir istekli görünüyordu.
Rüzgar omuzlarını silkti ve "Neden olmasın? Herkesin en derinde bir yerde dışarı çıkmak için can atan bir taraf vardır sadece ne zaman çıktığı önemlidir." Dedi.
Ve Selinin ki de bu zamanda çıkmaya karar vermiş.
Evet.
"Seninki ne zaman çıktı biliyor musun?" Olumsuz anlamda kafamı salladım ve çekirdek çöpünü poşete attım.
"İzmir de tanıştığımız o gün eve girdikten sonra balkona çıkıp, benim orada olup olmadığıma baktığında."
*
"Hayır ama kabul etmiyorum taş çalıyorsunuz." Diye mızırdandı Selin. Yaklaşık bir saattir Selin, ben, Rüzgar ve Berk okey oynuyorduk. Rüzgarla birlikte ikinci kez onları yeniyorduk. Rüzgar ellerini teslim olur gibi kaldırdı ve "Siz beceriksizseniz biz ne yapalım dimi Güneş'im." Dedi ağzı yarım bir şekilde gülümserken. Gülmemek için kendimi tuttum ve kafamı tavana kaldırdım. Berk geldiğimizden beri Selin'e takılıp Güzelim diyordu ve Selinde bundan memnun bir şekilde gülümsüyordu. Berk tabi ki de Selin'e sarkmıyordu. Onun amacı farklıydı... Ah Teoman...
Telefonumu çantamdan çıkardım ve "Geliyorum ben şimdi." Dedim ve sessiz bir yere doğru ilerledim. Rehbere girip Keke Dolunay'ı buldum ve arama kısmına bastım.
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen...
Aradığım kişi ya toplantıdadır ya da yine vazo boyuyordur. Evet hemen toparlanmasını beklemiyorum ama en azından bu süreçte yanında olmamıza izin vermesini istiyorum.
Tekrar Selinlerin yanına gittim ve telefonu geri çantama koydum. "Yine mi telefonu kapalı?" Kolunu omzuma attı Rüzgar. Sadece kafamla onu onayladım ve biraz daha ona sokuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.