"Eğer içeceğimi de içmek istiyorsan alabilirsin." dedi ve elinde ki vişne suyunu boynumdan aşağı döktü. Vücudumun en ufak noktası bile hareket etmemişti çünkü sinirim reflekslerimin önüne geçiyordu. Sabrımın sınırını da aşıp en üst kıdeme çıkmıştı. Elime düşmüştü çünkü anda benim evimde ve benim çevremde idik. Elime düşmüştü çünkü artık kaçabileceği bir yer yok. Ve elime düştü çünkü artık eski Mayıs yok. Derin bir nefes aldım. Ona saldırmak için geç bile kalmıştım. Sadece annem için kavga çıkarmak istemiyordum. Ama sonuçta bende insandım değil mi?
Tekrardan derin bir nefes alıp dilimi dişlerimin üstünde gezdirdim. Şu anda her yerim ıslak ve kirliydi. Bana o pislik gülümsemesiyle bakıyordu. Ah hayır bana attığı kazıkları unutamazdım. Sakinleşmek için içimden saymaya başladım. 1... 2... 3...
"Hadi ama Mayıs seni burada 3 hafta bekleyemeyiz."
"Sadece biraz daha cesarete ihtiyacım var Selin."
Bunu yapamazdık bir insanın gelecek hayallerini elinden alamazdık değil mi? Yoksa alabilir miydik?
"Ah ver şunu."
Kibriti eline aldı ve okulun yarışmaya vereceği tabloyu yaktı. Gözünü kırpmadan onu yakmıştı. Neden? Sırf ablası yaptı diye. Ablasını o kadar kıskanıyordu ki artık kıskançlığı üst seviyeye çıkmıştı. İnsanlara zarar vermek hoşuna gidiyordu.
Tablonun yanışını izlerken yangın alarmının devreye girdiğini unutmuştuk. Tam arkamı dönüp koşacağım sırada gelen müdür yardımcısı ve bir kaç görevli kolumdan tuttukları gibi müdürün odasına götürdü. Selin ise beni orada bırakmıştı. Ah! Baya baya bırakıp gitmişti. Acaba onu da bulurlar mıydı? Sonuçta benim bir suçum yoktu. Değil mi?
Ve suç bana kalmıştı okuldan 1 ay uzaklaştırma almıştım. Onun yüzünden. He birde sevdiğim çocukla çıkıp bana göz dağı vermişti.
2 yıl sonra karşıma çıkmıştı yeniden. Uzaklaştırma almamdan ve sevdiğim çocukla çıkmasından sonra okuldan ayrılıp başka okula geçmişti. Şimdi o arkadan bıçaklayan insan karşımdaydı. En yakınımdı ama zaten insanı üzende en yakınları değil miydi? Tanımadığın yada yakın olmadığın birinin sana yaptığı yanlış sana dokunmazdı çünkü hayatında bir önemi yoktur o insanın ama söz konusu kardeş gibi büyüdüğün insansa, üstüne bir dağ koyarlar senin ve o dağın ağırlığıyla ezilip gidersin. Tam olarak bana iki sene önce öyle olmuştu ve o dağın ağırlığı ile özgürce hareket edemiyordum.
Yemek salonunda hala sessizlik hakimdi. O ise bana gülen gözlerle bakıyordu. Birden kahkahalarla gülmeye başladım. Kimse bir şey anlamamıştı. En fazla 5'e kadar sayabilmiştim.
Herkes şaşkın şaşkın bizi izliyordu. Bu eğlendiğim için attığım bir kahkaha değildi, bu kesinlikle biraz sonra yapacağım şeyin sonrasında atamayacağım bir zevk kahkahasıydı. Dolunay bu kahkahadan sonra ne geleceğini biliyordu, göz göze gelmiştik bir kere, anlamaması imkansızdı. Ben gülmeye başlayınca Selinde gülmeye başladı. Bir anda o upuzun bakımla parlayan saçlarını elime dolayıp kafasını yemek masasına geçirdim. Geçirmemle duyabileceğiniz en tiz çığlığı attı.
Cidden onunla barışacağım düşüncesine nereden kapılmıştı?
Saçlarının kökleri hala elimdeydi hızla kafasını kaldırıp benim hizama getirdim ve sırıtarak "Ayyyy canım yaaağğ ben seniğ görmediğimm çok pardooonn." Diye taklidini yaptım.
"Hey, hey Mayıs." Biri araya girdi. Kafamı kaldırmama gerek yoktu. Biliyordum yine benim için buradaydı ne kokteyl ne de annemin ısrarı için. Sadece benim delirmemem için buradaydı. Çünkü biliyordu. Her zamanki gibi. Yine benim için orada olacaktı. Bir abi gibi. Bu kişi Uzay'dı. Hayatımda tanıdığım en saygılı ve beni ben olduğum için seven kişiydi. Grubumuzda en büyük oydu. Bizden 2 yaş büyüktü. Sürekli kol, kanat açardı bize. Ve işte oradaydı. 3 ay tatil sonrası beni ilk bu şekilde görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.