Gel zaman git zaman, hastane de tam 3 ay kalmıştım.
Şimdi canla başla okuluma geri dönüp vermem gereken sınavları verecektim ki, orada da bir koca hayal kırıklığı. Okul hayatım bitmişti, o dönem raporların kabulü kalkmıştı.
Açık öğretimden devam edecektim, neler yapsakta olmadı. Örgünden devam ettiremedim, hastaneden bir kere daha nefret etmiştim.
Bugünse açık öğretimin ilk günündeydim, okumaya devam ettim.
Bu esnada artık yıllar geçiyordu, yaşlar büyüyor, büyüdükçe sorunların üzerine sorun ekleniyordu.
Geçmişe döndüğümde, agâhtan bir evlenme teklifi almıştım. Bu arada çok güzel bi teklifti.
Hayır diyecek varsa bile diyemezdi, o küçük kalbiyle, BEN KOCAMAN BIR DAĞIM BENIM KAR'IM OLUR MUSUN? Demişti. O dağ'ın tek kar'ı bendim zaten.
Güzel gündü..
Neyseki günümüzde hala okumak ve çalışmak gibi bir zorundalık vardı, okuyordum, çalışıyordum. Ailemle uğraşıyordum, üzerinden geçip anlatamadığım kötü zamanlarım oldu.
Kötü dediğim agâh'la yeşil..
Birliktelerdi ne zaman? Nasıl bitmiştik?
Uzun süre önceydi bende bilmiyordum, hala aklım almaz düşündüğüm de yaklaşık bir senedir beraberlerdi ve bizim 4 yıllık ilişkimiz bitmişti, hani şu bir hafta sonra bitecek olduğuna inandığım ilişkim 4 yıl sonra bitti.
Ögrendigim zaman çoktan seneryolar yazılmıştı, oynamak için beni bekliyorlardı ki çok geçmeden hiç unutmam.
14 şubat ben agâhtan hala umutluyken bir kafede arkadaşlarımla oturmuşken bir de ne göreyim karşımdan ikisi el, ele.
Al sana kız kardeş, al sana koca dağ.
Yemiştim hayatın ilk darbesini he birde hikayenin en büyük sorumlusu bendim.
Bir şekilde suçlanmıştım, yeşil bana bitir bu ilişkiyi derken aklında onunla olmak varmış. Yeşilin annesi de agâh'ı çok seviyordu:) agâh'ın kulakları bana çoktan kapanmıştı. Bir gece içip onları arayıp baya bir sövmüştüm, ağzıma ne geldiyse.. sabah gözlerimi papatya ve ablası ile açtım, söylediğim tek şey gidelim mi?
Papatya nereye demişti bile, şehirden papatya ile beraber o gün gideceğimiz yeri ayarlayıp ertesi gün valizimizi toplayıp gitmiştik.
Yine alıyorum o güzel deniz kokusunu. Geçiyordu, o kadar yoğun çalışıyordum ki uyumak dışın da vaktim yoktu.
Belki iki ay sonrasında izin kullanmıştım, o sıcaktan başıma güneş geçmiş lojmanda yatıyorken, gizli bir numara.
Halim yok açtım sesimi çıkartmadım oda bozmadı sessizliğini ben öksürene kadar.
Biliyorum o..
Hasta mı oldun?
Sessizliğimi bozamadım, kalp atışlarım değişmişti.
Kısık sesle
Evet demiştim..
Dönmemi istemişti, sakın yapmamış olmalıyım değil mi?
Evet lojmanı terk etmiştik, papatya dönelim mi? Dediğim de hayır dememişti.
Döndük şehrimize, çok geçmedi geldiğim gibi almıştım cevabımı hala beraberlerdi..
Neden aramıştı? Neden dön demişti?
Akıl alır gibi değil, almadı da.
Sonra iş bulup başlamıştım yine burada, artık gitmeye yüzüm yoktu, Kaçarak gelmiştim.
Ama acılarım'la yüzleşmek, acılardan kaçmamak gerekirmiş. Bir telefon acıları tekrarlaman için yetiyormuş.
Evlerimiz yan, yanaydı Karşılaşmamak imkansızdı. Bir, iki derken illa ki konuştuk.
Park'ta oturduk. Aa hatta otururken yeşil gelip üzerime saldırmak istemişti, benden nefret ediyordu.
Ama bilmiyordu ki nefret edecek kişi bendim. Ne yapsam hak ediyorlardı, hak ediyordu.
Umursamadan aynı şekilde hayatıma devam ettim ve onlarda devam etti.
Her gün çalıştım, kaldığım yerden okula devam ediyordum ki ikinci bir felaketin yanı başımda durduğundan habersizdim..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOŞÇAKAL SEVGİLİM
Não FicçãoYarım kaldı sandığım hikayenin belki de tamamının bu olması ürkütücü