Keyifle okuyun. 💜
Eklemlerindeki sızı, görevden gelmenin verdiği yorgunluk uçup gitmişti. Öfkesi o kadar canlıydı ki karşısındakini diri diri yakabilirdi.
Derin bir nefes daha aldı. Yerde hareketsiz yatan muhtarı kaldırıp eskimiş sandalyeye oturttu. "Bana bak!" Sert sesiyle fısıldadı. Muhtar, bayılalı dakikalar oluyordu ama o hala öfkesini atmış değildi.
"Yeter artık, öldüreceksin adamı." Köşedeki koltukta oturan Seyit elindeki telefondan başını kaldırıp boş depoda ayakta duran arkadaşına baktı.
Depo, askeriye de eski, kırık eşyaların daha sonra atılması için kullanılırdı. Ama nedense içeride olan eşyaların tek bir tanesi bile atılmamış, yıllardır olduğu gibi duruyordu.
"Daha istediğimi almadım." Bayılmış adamın yüzüne vurdu birkaç kez. Aldığı cevap küçük bir inlemeydi. Muhtarın yüzünden akan kan, kırılmış kemikleri ile bu zamana kadar bayılmamış olması bile mucizeydi.
"Aslında aldık, telefonunda ve eşinden istediğimizden fazlasını öğrendik." Ayağa kalktı. Erkan'ın iri bedenine ilerledi. Adamın gergin sırtı, aşınmış eklemleri yanan kehribarları ile muhtara bakmaya devam ediyordu.
"Benim istediğim farklı." Hazer 'in solgun yüzü gözlerinin önünden ayrılmıyordu ve bu daha da öfkelendiriyordu.
"Yapma, kendini ele vermek mi amacın?" Erkan, yavaşça doğrulup arkadaşına baktı.
"Bu ne demek?" Kaşları çatılmış, kehribar gözlerinde bir yangın başlamıştı.
"Hazer?" Yanından geçip sandalyede düşmek üzere olan adamı un çuvalı gibi omuzuna attı. Bunu o kadar kolay ve rahat bir şekilde yapmış, nefesi sekteye bil uğramamıştı. "İlgini bazen çok belli ediyorsun. Yapma demiyorum ama en azından bu kadar belli etme. Ordu eşcinsel bir uzman çavuşu kaldırır mı bilmem."
Yavaşça kapıya ilerledi. Omuzunda taşıdığı adamın varla yok ağırlığıyla sakin, sağlam adımlar atıyordu.
"Gel şu iti revire bırakalım, sonra da güzel bir yemek yeriz." Ağır demir kapıyı kaydırıp çıktığında arkasından bakan adamı umursamadı.
Erkan boş, soğuk depoya baktı. Köşede üst üste yığılmış birkaç sandalye, kapının yakınında olan duvarda koltuk vardı. Onun dışında depo boştu. Soluk turuncu ışık tepede rüzgarla sallanıyordu.
"Sikeyim böyle işi." Ellerini öfkeyle üç numara kesilmiş saçlarından geçirdi.
Depodan çıkıp askeriyenin içlerine doğru ilerledi. Depo genellikle onların takımı dışında kimse kullanmazdı. Önün de çaldığı ıslakla ilerleyen Seyit'i izledi. Bu adamı askeri okulda tanımıştı. İlk tanışmaları yumruk yumruğa olmuş olsa da şimdi ayrılmayan iki dost olmuştu.
Derin bir iç çekti. Dört yıldır bu takımdaydı ama söz konusu Hazer oldu mu gözü kör bir aptala dönüyordu. Ona nasıl bu kadar alışmıştı anlamıyordu. Sürekli dip dibe olmaları yüzünden mi? Yoksa adamın sürekli onu koruması, arkasında durması yüzünden miydi?
Geçen ay dövdüğü er yüzünden nerdeyse atılıyordu ama teğmen sayesinde hala buradaydı. Seyit, arkadaşının yanına yaklaşmasını bekledi. Ardından omuzunda taşıdığı adamı bıraktı omuzlarına. "Birazda sen taşı." Kanın akmış olduğu üniformasına baktı. Dudaklarından birkaç küfür savurdu. "Bu gece içsek mi?"
"Haftaya Van tarafında görev var. Herkes sağlam olacak o güne kadar."
"Daha beş gün var." Omuzunda taşıdığı adamın varlığını unutmuş gibi omuzları dik, adımları sağlam bir şekilde ilerliyordu. İri gövdesiyle birçok kişinin gözünü korkuturlardı. Askeri üniforması ile birleşince kusursuz bir görüntü çıkardı ortaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐇𝐚𝐳𝐞𝐫 & 𝐄𝐫𝐤𝐚𝐧 | 𝐁𝐱𝐁 [+18]
Подростковая литератураBirbirlerine asla doymayan Komutan ve askeri. Ruhları alev almışken, bedenleri neden yanmasın? Eşcinsel 🏳️🌈 17.01.21