"Sen de şaşırdın tabi durumu hazmetmen için sana zaman vereceğim, acelemiz yok daha 7 aydan fazla vaktimiz var." dedi ve çıktı gitti.
Kapıyı kapattıktan sonra bir süre hiç bir şey demeden öylece durduk. Birbirimize baktık tek kelime etmeden. Aytaç salondaki koltuğa bıraktı kendini, ben yere baktım bir süre ve sonra yatak odasına gittim. Ona kızgın değildim ya da kırgın da değildim bu benim hatamdı sonuçta onu bu yanlışa sürükleyen de yine bendim. Boğuluyor gibiydim, sanki duvarlar üstüme geliyordu. Tam mutlu olacağız derken, işler yoluna girerken yine saçma sapan olayların ortasındaydık. Yatağın kenarında otururken birden kalktım, salona geldim.
"Ben biraz dışarı çıkacağım." Dedim. Kapının arkasında duran dolaptan ceketimi aldım.
Aytaç ayağa kalktı yanıma geldi.
"Nereye?" Dedi
"Biraz hava alıp geleceğim." Dedim. Aytaç endişelenmişti.
"Ben de geleyim bekle." Dedi dolabın kapağını açmak için elini uzattı. Durdurdum onu.
"Biraz yalnız kalsam iyi olacak." Dedim. Gözlerinin içine baktım az önceki korku vardı yine.
"Nereye gideceksin peki?" Dedi.
"Elif'in yanına giderim belki" Dedim. Yaklaştı, alnıma bir öpücük kondurdu.
"Peki" Dedi.
Çıktım, gittim sokağa kendimi zor attım. Çıkar çıkmaz yüzüme değen havayla birlikte de ağlamaya başladım. Biraz yürüdüm ellerim cebimde sonra gelen taksiyi görünce onu çevirdim ve bindim. Elif'e gitmek istiyordum aslında ama şoföre söylemeden fikrimi değiştirdim. Melih'in adresini söyledim ve kendimi onun kapısının önünde buldum. Evde miydi, değil miydi bilmiyordum. Taksiden indim. Tereddütle kapısına yürüdüm. Kapıya bir kaç defa tıkladım. Zile basmayacaktım. Çünkü eğer kapıyı duymayıp açmazsa geri gidecektim. Ama açtı. Beni görünce çok şaşırdı elinde bir kutu vardı. Bir süre bana baktı şaşkın bir ifadeyle. Sonra kenara çekildi, eliyle içeriyi göstererek. İçeri girdim. Her yer toplanmıştı. Elindeki kutuyu kenara koydu. Gittim koltuğa oturdum. Biraz sonra Melih elinde bir bardak ile geri geldi. Sehpayı karşıma çekip oturdu.
"İç biraz." Dedi. Sıcak çaydan bir yudum aldım sonra kenara koydum. Karşımda durmuş bana bakıyordu.
"Eşyalarını da götürüyor musun?" Dedim. Yurtdışına eşya götürmek çok saçma olurdu.
"Hayır, sadece birkaç parça şeyi alıyorum yanıma. Orada eşyalı bir ev buldum." Dedi. Başımı salladım sadece.
"Seni dinliyorum? Neyin var?" Dedi.
"Ne zaman gidiyorsun?"
"Bunu sormak için mi geldin?" Dedi. Bir şey demedim omuz silktim.
"Ne oldu anlatmayacak mısın? " Dedi.
"Sedef hamileymiş." Dedim. Acaba ne kadarını duymuştu olanların.
"Ne?" Dedi şaşırdı.
"Bilmiyor muydun?" Dedim.
"Uzun süredir dergiyi de oradakilerin ne yaptığını da umursamıyorum." Dedi.
"En iyisi " Dedim. Sağlıklı bir bünye ve ruh sağlığı için en iyisiydi.
"Sedef bugün bize geldi. Bir 10 gün önce de ultrason fotoğrafını göndermişti bebeğin."
"Ov" Diye tepki verdi Melih, ne diyecekti ki? Ben stres ile ne diyeceğimi elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırmış bir halde konuşuyordum. Ellerim titrerken bir yudum daha aldım. Bebeği düşündükçe içime bir öküz oturmuş gibi oluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece bir hata!
Lãng mạn"Arabayı tekrar hareket ettirdi ve kaldığımız yerden yola devam ettik. Bir kaç defa bir şeyler söylemek istedim ama cesaret edemedim. Tartışmadık, sadece gitmemin daha iyi olacağını söyledi. ''Bunu kabul edemem '' dedi. Ben özür bile dileyemedim...