"Deniyorum gerçekten. Ne yapabilirim bilmiyorum? Kolay olmayacak onu biliyorum ama kolay kolay pes edecek değilim." Dedim.
Ertesi gün işe gittiğim de Aytaç'ın hala gelmemiş olduğunu gördüm. O gün işe biraz geç geldi. O mendebur, boya küpü, kılkuyruk kadın da duyuru yaptı. Derginin tamamlanması şerefine akşam kutlama yapılacakmış. O kılkuyruk gün içinde Aytaç'ın koluna girip dolaşıyordu. Artık bu kadının çalıştığını sanmıyorum. Kesin birilerine yaptırıyor işleri. Deli oluyordum, çaktırmadan ikisini takip ediyordum, tetikteydim. En ufak bir yakınlaşma anında ne yapıp edip engellemeliydim. Nitekim o kılkuyruk kadın topuklularıyla tıkırdayarak Aytaç'ın odasına geçti ben de kenardan ikisini izliyordum. Bir ara o lanet kadın oturduğu yerden kalktı ve Aytaç'ın yanına gitti. O ara da görüş alanımdan çıktı. Ben de durumu riske atmak istemedim, sonuçta öpüyor, kokluyor olabilirdi. Aman Allahım hemen bir şeyler yapmalıydım. Çaktırmadan nasıl baksam ki diye düşünürken direkt eyleme geçmeye karar verdim. Savunmadan savaşa geçmiştim. Sun Tzu'nun Savaş Sanatı kitabını bilir misiniz? General Tzu, savaşmadan kazanmanın en makbulü olduğunu söylerken karşındakini çok iyi bilmenin önemini de vurgular. Ben Aytaç'ı tanıyordum, kendimi de biliyordum ama o kılkuyruk kadını tanımıyordum. Savaş Sanatına göre yanlış bir hamleydi ama bu bir aşk oyunuydu yanlış hamleler yapılmadan olmuyordu. Başka türlüsünü de ben bilmiyordum. Hataysa da hata dedim harekete geçtim. Elime birkaç kâğıt aldım. Aytaç'ın odasına doğru giderken kendimi yüz üstü yere attım ağzımı burnumu kırmamayı umarak ve bağırdım. Biraz abartmış olabilirim ama en azında dikkatlerini çekmiştim, tabi diğer çalışanların da. Aytaç ve o kadın da odadan dışarı çıktı. Aytaç bana doğru hamle yapacaktı ki kılkuyruk kadın onu durdurdu ve beni kolumdan sıkıca tutup yerden kaldırdı. Sıkıca tutuyordu bildiğin sıkıyordu.
"Ayağını mı burktun? A dikkat etsene canım. "Dedi. Yapmacık bir kibarlıkla güya bana yardım ediyordu. Sonra koluma girdi.
"Ayağın acıyor mu? Bileğini burktun herhalde. Dur ben sana yardım edeyim gel." Dedi beni çekiştirerek tuvalete doğru götürdü. Kadınlar tuvaletine sokunca da kenara sıkıştırdı, yanaklarımdan tuttu bastırıyordu. İşte bunu beklememiştim. Şaşırdım. Gözlerimin içine bakarak konuşuyordu.
"Boşuna uğraşıyorsun. O senin değil artık anladın mı? Bu ucuz ve basit numaralarınla beni engelleyebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Bu basit numaralar mı onu sana geri getirecek seni aptal sürtük! Yaptığın şeyden sonra hala nasıl onun yüzüne bakabiliyorsun ha? Ne kadar pişkinsin! Kim olduğunu biliyorum sen de beni tanısan iyi olur. Beni hafife alma!"
Dedi o bunları söylerken içeri aniden Melih girdi. Hemen yanımıza gelip kadının elini yüzümden çekti. Kılkuyruk hemen hışımla tuvaletten çıktı, kaçar gibiydi. Öylece kaldım. Aytaç anlatmış olabilir miydi? Bu kadın nereden biliyordu? Aytaç bunu anlatmazdı? O kimselere söylememişti ama ona söylemiş olabilir mi? Hayal kırıklığına uğrayacaktım eğer o kadına anlattıysa. Bunu düşünmek bile canımı o kadar yaktı ki anlatamam. Yeni sevgilisine eski sevgilisini sohbet malzemesi yapacak biri değildi o. Ne olursa olsun bunu yapmazdı, benim tanıdığım Aytaç bunu yapmazdı
"Hayır, hayır bunu yapmış olamaz." Dedim kendi kendime. Melih başımda dikiliyordu, kendi kendime konuşmaya devam ediyordum.
"İyi misin bir şeyin yok ya?" dedi. En son konuştuğumuzda hoş bir konuşma olmamıştı. Ona haddini bilmesini söylemiştim. Bir süredir de görüşmüyorduk. Ama o an bir önemi yoktu. Asıl odaklanmam gereken konu başkaydı.
"Bunu yapmış olamaz, o bunu yapmaz."
"Neden bahsediyorsun?" Diye sordu.
"Söylemiş olamaz dimi? O kadın bunu nerden biliyor? Yoksa sen mi söyledin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece bir hata!
Romance"Arabayı tekrar hareket ettirdi ve kaldığımız yerden yola devam ettik. Bir kaç defa bir şeyler söylemek istedim ama cesaret edemedim. Tartışmadık, sadece gitmemin daha iyi olacağını söyledi. ''Bunu kabul edemem '' dedi. Ben özür bile dileyemedim...