Zaten topuklu ayakkabılarla yürüyemiyor, koridorda birkaç defa tökezlediğine tanık oldum garip ama sanırım ondan hoşlanmaya başladım.
Melike:
İş çıkışı yine boş boş dolaştıktan sonra eve geldim. Hemen eve gelmek istemiyordum, çünkü eve gelince yalnız kalıyordum. Beynimi meşgul edecek bir şey olmuyordu, düşünceler beynime üşüşüyordu. Tüm problerle evde yalnız kaldığında mı yüzleşiyor insan? Ev arkadaşım da henüz dönmemişti ve daha dönmesine de zaman vardı. Akşam bir şeyler atıştırdıktan sonra yine dışarı çıktım ve yine kendimi Aytaç'ın evinin önünde buldum. Apartmanın 4. katında oturuyordu, ışığı yanıyordu, evdeydi. Hatta bir ara pencerenin önünden geçti. Onu ne kadar özlediğimi bir kere daha fark ettim. Her gün görüyordum ama her gün daha da özlüyordum. Saate baktım. Çöpünü çıkarmış mıydı acaba? Bu saatlerde hep çöpü aşağı indirirdi. Çöp toplama saatlerini, ben olmadığım zamanlarda, kaçırırdı, ben de olmadığıma göre kendisi indirmeliydi. Bu saatlerde indirmesi gerek diye düşündüm ve beklemeye başladım. Doğru tahmin etmiştim. Çok geçmeden çöp elinde aşağı indi. Kapının önündeki konteynıra attı, sokak lambasına yaklaştım o sırada. Karşıda duruyordum. Beni görmesini istedim ve istediğim de oldu. Beni fark etti. Bir süre karşıdan bana baktı ve sonra içeri girdi. Duraksayınca belki konuşuruz diye umutlanmıştım ama içeri girdi. Ben de gözlerimi kapattım olduğum yere çömeldim. "Ağlamayacağım."
Nefesimi tuttum.
Ağlamayacağım, hayır ağlamayacağım.
Ertesi gün işe spor ayakkabılarımla gittim. Bir önceki gün topuklu ayakkabılarımı iş yerinde, masamın altında bırakmıştım. Çaktırmadan giymeye çalışıyordum. Bir yandan etrafa bakınıyor bir yandan da ayakkabıları çıkarmaya çalışıyordum. Sonra ortalıkta kimse görünmeyince masanın altına başımı soktum, iplerini gevşetmeye başladım. Masamın altındaki topuklu ayakkabılarımı giyecektim. Ama biri "Günaydın" dedi. Ben de panikle kafamı masaya vurdum. Başımı çıkardım, Melih elinde iki bardak bana bakıyordu. Haliyle şaşırdı önce ama sonra gülmeye başladı. Elindeki bardağı önüme koydu ben de gülümsedim.
"Küpelerin kulağında"
"Ha?...Ha! Evet"
Sonra masanın benden doğru olan tarafına geldi.
"Ayakkabılarını mı değiştiriyorsun? Ben etrafı kolaçan ederim hadi sen değiştir."
Dedi sonra etrafa bakınmaya başladı, kahveyi işaret ederek,
"Sever misin bilmiyorum ama sabahları ayılmak için iyi gider."
"Teşekkür ederim." Dedim.
"Başın senden çok çekiyor olmalı."
"Evet, akılsız başım benden çok çekiyor."
"Ben de dün başını nasıl çarptığını merak ettim onu soracaktım ama sanırım senin için zor olmamıştır." Dedi.
"Alay etme"
Kahveyi aldım harika kokuyordu. Aytaç sevmediği için pek kahve içmezdim ama o gün kahve içmek keyifli geldi. Melih'e bir kere daha şöyle baktım gerçekten çok güzel bir yüzü vardı tıpkı Aytaç gibi ve oldukça şık giyiniyordu, havalıydı ve eğlenceli biriydi.
"Kaç yaşındasın?" diye sordum.
"Nerden çıktı şimdi bu?
"Benden küçüksün.En fazla 21 değil mi?"
"25"
"Yalancı?"
"Neden?"
"Ben 26 yaşındayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece bir hata!
Romance"Arabayı tekrar hareket ettirdi ve kaldığımız yerden yola devam ettik. Bir kaç defa bir şeyler söylemek istedim ama cesaret edemedim. Tartışmadık, sadece gitmemin daha iyi olacağını söyledi. ''Bunu kabul edemem '' dedi. Ben özür bile dileyemedim...