"İyi akşamlar" Dedim ve hızla garajdan çıktım.
Aytaç:
Sabah biraz erken geldim dünden kalan bir kaç işimi halledecekim ama Sedef gelip elinde iki kahve ile sohbet etmeye başladı. O da erkenciydi. Zaten onun erken gelmediği bir zaman yok denecek kadar azdır. İşini sevmesi güzel bir insanın ama hırsla yapılınca amacından sapıyor bence.
Sabahları kahve içen biri değilim ben ama getirince birşey diyemedim. Güzel bir kadın ve benimle ilgileniyor. Önce bana öyle geliyor herhalde diye düşünüyordum ama artık saklamıyor. Ama beni anlayabilecek biri değil. Çok farklıyız, birbirimize ayak uyduramayız. Bana yüzeysel biriymiş gibi bir izlenim veriyor ya da ben yanılıyorum. Belki de uzun süredir Melike ile olduğumdan başka insanları, kadınları unutmuşum. Bilemiyorum.
Melike de o gün biraz erken geldi. Odam da kahve içtiğimizi görünce bozulduğunu biliyorum. Dudaklarını büzüşünden dişlerini sıktığını anladım. Sinirlendiği zaman yapar bunu. Odamın önünden hışımla geçti zaten. Sonra nasıl başını çarptı anlamadım. Kapının arkasında ne işi vardı, temizlikçi onu neden göremedi? Bir anlam veremedim. Personelin toplandığını görünce biz de odamdan çıkıp bakınca öğrendim kapıya başını çarptığını. Benim gibi kimse nasıl olduğuna anlam veremedi. Ağlamıştı, çok sert çarptı demek ki. Bir eli başında göz kapaklarını kapattıkça yanaklarından yaşlar süzüldü. Kirpikleri ıslak bana baktı. Buz gibi, dağ gibi durmaya çalıştım. Başarılı da oldum. Yutkundum söylemek istediğim her şeyi ve tek kelime etmeden öylece baktım. Hastaneye ben götürüp ilgilenmek isterdim ama onunla ilgilenirsem yakın olursam ondan kopamam bilmiyorum. Bunu yapamam. Melih onu hastaneye götürdüğünde hemen Yiğit'i aradım. Onu aramak da, onunla konuşmak da çok zordu. Melike'nin başını çarptığını söylediğimde telaşlandı. Beraber çalıştığımızı bilmiyordu. "Siz ikiniz neredesiniz?" diye sordu. İş yerine en yakın hastanenin yerini söyleyip kapattım. Gerisi onların sorunuydu. Ne de olsa Melike benim ona verdiklerimle yetinmemiş farklı arayışlar içine girmişti. Keşke bir yabancıyla aldatsaydı beni diyorum bazen belki o zaman daha az acı verici olurdu.
Hastaneden Melih tek dönünce Yiğit'in yanında olduğunu anladım. Bu garip ama biraz rahatlattı. Çünkü her ne kadar onları affedemesem de şu anda ona en iyi bakabilecek kişi Yiğit idi. Sevmek böyle bir şey sanırım. Sizi ne kadar yaralasa da iyi olsun istiyorsunuz. Evet, sevmek böyle bir şey, sevmek öldürmek olamaz. Sevmek yaşatmak olmalı.
Sonra gidip Melih'e Melike'nin nasıl olduğunu sordum. İyi olduğunu sadece gözetimde tuttuklarını söyleyince biraz daha rahatladım. O küçükbaşını alıp göğsüme bastırıp o saçlarını karıştırıp sakarsın işte sakar demek istiyorum eskisi gibi. Yapamam yapamam.
Birkaç saat sonra tekrar ofise döndü. Amirine ona izin vermesini söylemiştim ama evine gitmemiş. İş çıkışı da hemen nereye kayboldu anlamadım. Sonra garajda Melih'in yanına gördüm onu. Herhalde sabah onu hastaneye götürdüğü için teşekkür etti yoksa onunla ne işi olur?
Melih:
Melike çok garip, farklı ve ilgi çekici. İşe başladığı ilk günden beri farklı olduğunu hissettirdi. Her geçen gün daha fazla dikkatimi çekiyor. Garip davranışları var ama bu davranışlar onu daha çekici yapıyor. Kim olduğunu, nerede yaşadığını ve daha birçok detayı merak ediyorum. Güzel ve gizemli bir kadın. Bugün nasıl oldu da başını çarptı anlamadım. Bir de arabada ağlayınca korktum biraz. "Canım yanıyor." Dedi ve o an küçük bir kız çocuğu yanımda oturuyor sandım. Bakışları, mimikleri aslında onu ele veriyor. O, her ne kadar sakladığını düşünse de Aytaç ile aralarında bir şey olduğunu hissediyorum. Ama henüz ne olduğunu bilmiyorum. Birbirlerini önceden tanıdıkları ilk gün elini sıkışından belliydi. Her ne kadar ikisi de tanımıyormuş gibi yapmaya çalışsa da Melike gizli gizli onu izliyor. Bugün onu hastaneye götürenin ben değil o olmasını isterdi biliyorum. Nasıl baktığını gördüm. Ama peki hastaneye gelen adam kimdi? Erkek arkadaşı mıydı? Melike onu görünce şaşırdı. Eğer erkek arkadaşı olsaydı onu gördüğüne bu kadar şaşırmazdı sanırım. Sonra iş çıkışı onu garajda arabamın yanında çömelmiş bir yerleri görmeye çalışırken buldum. Aytaç'ın arabasına bakıyordu muhtemelen, onu bekliyordu. Küpesini aradığını söyledi ama kulağında o gün küpe yoktu ki. Arkasından baktım o eteğin altına spor ayakkabıları giydiğini gördüm. Hiç hoş durmuyor ama ona garip bir hava katmış. Zaten topuklu ayakkabılarla yürüyemiyor, koridorda birkaç defa tökezlediğine tanık oldum garip ama sanırım ondan hoşlanmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece bir hata!
Roman d'amour"Arabayı tekrar hareket ettirdi ve kaldığımız yerden yola devam ettik. Bir kaç defa bir şeyler söylemek istedim ama cesaret edemedim. Tartışmadık, sadece gitmemin daha iyi olacağını söyledi. ''Bunu kabul edemem '' dedi. Ben özür bile dileyemedim...