Karan çalışma odasının kanepesinde uyuyan adama baktı. Babasına bir söz vermiş olmasa bu yabancı küstah sevimsiz herifi böyle dibine kadar asla sokmazdı. Ne kadar şımarık bir veletti bu ya. Kendi Balca sı, Masal kızı, Osman'ı gibi değildi.
Yanına gidip eliyle dokunmaya tenezzül etmeden diziyle dürtüp uyandırdı. "Kalk bakalım Mirzabeyoğlu. Sabah oldu." dedi.
Uzun boyu nedeniyle tüm gece iki büklüm yatan adam kalkınca gerinerek kaslarını yumuşatmaya çalıştı. "Kahve alabilir miyim? Ben sabahları kahve içmeden ayrılamam."
Karan "Bilmem alabilir misin? İşte mutfak orada. Bana da yap bir fincan." diyerek mutfağı işaret etti. "O üzerine de adam gibi bir şeyler giy. Kadın çalışanlarım var, ayıp." diyerek söylendi arkasından.
Ekim mutfağa giderken gördüğü rüyanın fiziksel etkileri geçiyor, altındaki eşofman artık daha rahat geliyordu. Aylardır hep aynı rüya. Puslu bir gecede ardında bıraktığı ve unutmaya yemin ettiği kadının kırık anıları ile karışık, asla yaşanmayacak fantaziler.
Sıkıntıyla önündeki cihaza baktı. "Pardon bu nasıl çalışıyor?" diye içerideki adama seslendi. Duyduğu homurtuyu andıran şeyin bir cevap olmadığına emindi. Zaten bu adam ne zaman bir sorusuna düzgün cevap vermişti ki?
El yordamıyla sağını solunu kurcalayarak sonunda iki fincan kahveyle odaya dönmeyi becerdi. Birini Karan'a uzattı. Adam bir de yüzünü mü buruşturmuştu yani. Bu kadarı artık fazlaydı ama.
"Hayatımda ilk defa bir şey pişirdim Karan Bey. Seçkin zevkinize uymuyorsa Kusura bakmayın." diyerek tepkisini dile getirdi. Ama ardından olacaklara hazır değildi.
Karan karnına öyle bir yumruk attı ki Ekim'in nefesi kesildi. Kusmak üzereydi.
"Senin dişlerini eline veririm beni zorlama çocuk. Burada ne babanın hatırı, ne ananın gözünün yaşı tutmuyor seni. Seni himayeme aldım çünkü geçen sefer amcanı temizleyenleri bitirme işini yarım bırakmışım. Ben yarım iş sevmem. Şimdi oturup kahveni iç, çeneni kapa ve dua et çabucak bulayım senden kurtulayım çünkü sabrımı zorluyorsun. Seni babana sağ teslim edeceğim ama bacaklarının yerinde olacağına söz vermedim."
Ekim hâlâ yerde nefes almaya çalışıyordu. Nereden bulaşmıştı bu pisliğe.
Kapı açılıp içeri biri girince zorla başını çevirip baktı. Dayak yemek bir şeydi rezil olmak başka bir şey.
Hakan masaya ilerleyip Karan ın kahvesinden bir yudum aldı. "Böağğk bu ne be? Çamur gibi." dedikten sonra yerdeki adamı gösterdi. "Biraz sinirli miyiz?" diyerek Karan'a baktı. Bakışları o kadar mahrem, derin kavurucu bir ateş barındırıyordu ki Ekim bu iki adamın özel ilişkilerini biliyor olsa da şok oldu.
Karan sadece boynunu kütletip "Sen otur. Ben sana güzel bir kahve yapayım." deyip mutfak kısmına geçti. Bu hayvanat kalkıp kahve yapacaktı yani öyle mi?
Hakan keyifle sırıtarak meyve sepetinden bir elma alıp ısırmaya başladı. Bir taraftan da Ekim in perişan yüzüne bakıyordu. "Karan delikanlıya da yap bir tane. Hatta zahmet olmazsa bir bardak da su getir. Baksana çocuk berbat durumda." dedi. Sonra da eğilip kalkmasına yardım etti.
Ekim karnını ovarak, "Abi babama söyleseniz de beni aldırsa. Yani böyle olmuyor." dedi inleyerek.
Hakan çocuğa acımıştı. "Koçum keyiften göndermedi baban seni. Bak hepsi Boybeyi'nin yanında güvende. Ama adamlar seni istiyor. Amaçları babanın soyunu kurutmak. Artık kimin kuyruğuna bastıysa yemin etmişler seni bitirmeye." dedi. Titremesini ya da gözlerinde bir korku görmeyi bekledi ama yoktu. Şaşırdı.
Karan da mutfak kapısında durmuş delikanlıya bakıyordu aynı şaşkınlıkla.
Ekim, "Böyle saklanamam. Birilerinden korkup size sığınamam ben. Gelsinler öldürsünler ama korkak fareler gibi bir delikte tıkılı kalamam." dedi. Kafasını önüne eğip, "Ağrıma gidiyor." dedi zorlanarak. "Ölmek sikimde değil."
Karan elindeki bardağı Ekim'e uzattı. "İç hadi. Şu hapı da al. Ağrır şimdi kaç gün." Ekim öfkeyle baksa da hapı alıp yuttu. Ellerini yumruk yapmıştı. Ama sadece yerinde kaldı.
Karan "Baban yaşındayım. Biliyorum dövüşmeyi seviyorsun. Neden karşılık vermedin?" diye sordu.
Ekim, "Annem kardeşlerim, hepsi sizde. Size çok can borcum var." diyerek önüne döndü.
Hakan üzülmüştü haline. "Sen yine de karşılık ver. Bu herifin seni kum torbası gibi kullanmasına izin verme. Yaşına falan da aldırma. Hâlâ beygir gibi tepiyor." dedi.
Karan Hakan'a sadece pis bir sırıtmayla baktı. İkisi de bu bakışın altındaki imayı anlamıştı. "Şerefsiz." Dudaklarını oynatarak aklına gelen ilk hakareti sevgilisine ileten Hakan, yine delikanlıya döndü.
"Bak koçum. Ağrına gitmesin. Bugün biz seni koruruz, yarın gerektiğinde sen bize siper olursun. Baban bilir bunu. Sen de bil. Mayan sağlam Ekim. Belki fazla korumuş seni Karahan. Annen fazla şımartmış. Ama mayan sapasağlam." Gidip çocuğun omuzunu sıktı. "Karan amcanın sözünden çıkma. Ona güven. Ne derse ikiletme. Canını korumak için canını verir. Kendini olur olmadık hallere sokma." Yalvarır gibi eğilerek, "Benim canımı yakma." dedi.
Ekim anlayışla kafasını salladı onaylayarak. Eli hâlâ karnındaydı. Hakan dönüp sevdiğine baktı. "Görüşürüz" dedi sadece ve odadan çıktı.
Karan üzgün olduğunda hep yaptığı gibi saçlarını çekiştirdi. Kapanan kapıya bir süre bakıp, "Yola çıkıyoruz delikanlı." dedi. Nereye diye sormasını bekledi ama sormamıştı Ekim. Sadece bir kenarda bıraktığı küçük çantasından kıyafet çıkarmaya başlamıştı. Karan gülümsedi. Sonra banyoya giyinmeye giden çocuğun ardından seslendi. "Bir daha karnına yumruk gelirken kendini sıkma serbest bırak ve geriye kaç. Darbeyi daha az hissedersin."
Ekim "Tamam" dedi sadece.
Karan içinden ilk aferin i verdi. Sayısız aferinin ilki. Mayası sağlamdı gerçekten çocuğun. Sadece biraz tornaya ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Romanceİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...