Seni Seviyorum

1.8K 195 69
                                    

Ekim Karabey le geçirdiği ilk uyku gecesinden hemen sonra ayrılmalarına çok bozulmuştu. Bir maden göçüğü hem Karabey i ondan ayırmış, hem de kocasını hiç bitmeyecek gibi duran bir dünya işle baş başa bırakmıştı.

Karabey her gün, hatta bazen günde iki kez arasa da bu beş günlük ayrılık nedense Ekim e bir daha kavuşamayacaklarını hissettiriyordu. Kalbi ölüyor gibiydi tanımlamanın başka yolu yoktu.

Tüm madencilere ulaşılmış, sadece sığınma odasında kalan son işçiye ulaşma çabaları sürüyordu. Ekim hem kendi kocasını özlüyor hem de geride karısını, gözü yaşlı anne babasını ve üç çocuğunu bırakan bu adama gece gündüz dua ediyordu. Daha fazla beklemeye dayanamadığı için Melek ve Yakup u bırakıp, anne babasının yanına dönmek istedi.

Annesi sandığı gibi kötü kötü bakarak değil, sarılıp öperek karşılamıştı kızı. Ne tuhaf kadındı. Bu ayrılığın son bir kaç gününe sayesinde katlanmıştı neyse ki.

Beşinci günün akşamında yine nefes nefese TV de gelişmeleri izlerken ekranda kocasını gördü. Saçları dağılmış, sakalları uzamış, üzerinde bir madenci yeleği ve başında baretiyle, alt yazıda madenin sahibi olduğu yazmasa kolaylıkla kurtarma ekibinin parçası sanılabilirdi. Haberi yapan muhabir maden derinliği gerektirmese de, neden yaşam odası kurulduğunu sordu. Son işçi diğerleriyle birlikte çıksa, yaşam odasında mahsur kalmayacaktı. Ama şimdi belirlenemeyen bir sebeple tahliye yolu kapanmış, insanları hayatta tutması gereken o odada bir adam kurtarılmayı bekliyordu.

Karabey soğuk kanlılıkla tüm soruları yanıtlasa da ne kadar yorgun ve sıkıntılı olduğu görülüyordu. Ekim gece yarısına kadar haberleri takip edip, sonra uzandığı yerde uykuya daldı.

Uyandığında her yanı tutulmuştu. Saat sabaha karşı 5 ti. Ekranda kurtulan işçiye sarılan arkadaşları ve mutluluktan ağlayan görevliler vardı. Ekim de ağladı.

Karabeyi aradı ama telefon uzun uzun çalmasına rağmen açılmadı. Yine de mutluydu. Elini yüzünü yıkadı, pijamalarını çıkardı. Üzerine sade bir kazak ve kot pantolon giydi. Saçlarını ördü. Aynadaki renksiz yüzünü hiç beğenmedi. Biraz likit allık ve parlatıcıyla renklenmişti sanki. Gülümsemesini koruyarak merdivenlerden inerken annesinin ve babasının sesini duydu. Sonra da o bayıldığı tok kalın sesi.

Karabey perişan görünüyordu. Tıraş olmuş, belli ki duş almış, üzerini de değiştirmişti ama uykusuzluk ve kilo kaybı hemen belli oluyordu. Ekim kocasının yeni bir yönünü daha keşfetmişti. Eğer onu sıkan bir şey varsa adam yemeyi uyumayı unutuyor gibiydi.

Önce olduğu yerde tereddütle çakılı kaldı bir süre. Ne yapsaydı? Kucağına atlamak geliyordu içinden. Tam bu sırada kapının açıldığını ve Ozan ın geldiğini fark etti.

İçi üşüdü. Yandı. Sonra yine üşüdü. Bir tarafta kavuşmayı dört gözle beklediği kocası, diğer tarafta tüm yetimliğinin vefasız şahidi... Ozan elindeki valizleri Karabey in hemen arkasına bırakmış, sanki talimat bekler gibi ellerini önünde kavuşturmuştu. Adı gibi biliyordu Ekim in hemen ileride durduğunu, ona baktığını, şaşkınlıktan donduğunu. Bu da onun hiç bitmeyen satranç hamlelerinden biriydi işte. Tam bu sırada ufacık bir hareket kızın dikkatini çekti. Kocasının başını hafifçe merdivene dönmesi. Refleks olarak Ekim de ona döndü. Sonra resim buğulandı. Ozan yoktu artık. Kimse yoktu. Sadece çocukken korktuğu, genç kızlığında çekindiği, şimdi taptığı kara gözler. O gözlerdeki bekleyiş, ümit, hasret.

Ayakları kendiliğinden harekete geçerken, kollarını bilinçsizce açıyordu. Gözlerinden süzülen yaşların da dudaklarından çıkan tuhaf kahkahanın da farkında değildi.

El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin