Mutluydu. Kocaman bahçesi, ormanı, gölü ve sonsuz kitaplığıyla, dingin huzurlu bir hayatı vardı. Bu huzuru bozan tek şey ise Karahan ın kısa ziyaretleri oluyordu.
Sabah yaptıkları görüşmeyi düşündü. Arife gününe bir gün vardı daha ama hazırlıklar tam gaz devam ediyordu. Çimler biçilmiş, sanki Karahan'ın umurundaymış gibi camlar iki kez silinmişti. "Annem yeterince temiz olursa oğlu evden gitmez sanıyor, komik" diye düşündü.
Hep böyle olurdu o geleceği vakit.
Koca evde börekler açılır, bahçede kuzular çevirilir, annesi sevinçten yerinde duramaz, babası tuhaf beklentili bir sessizliğe gömülürken, kendisi huysuzlaşırdı. Öyle ya gelen Nalan Hanımın biricik oğluydu sonuçta. Her ne kadar kendisine yabancı olduğunu hiç hissettirmemiş olsa da oğlu onun her şeyiydi."Kızım kalk hadi sen de. Git üzerine düzgün bir şey giy. Bırak şu kitabı. Ekim kime diyorum yavrum? Allah aşkına sanki yeni bahçıvan iş görüşmesine gelecek gibi davranma. Kocan geliyor kocan."
Kocası; yakışıklı yabancı kocası. Karahan ona bahçıvandan daha yabancıydı. Nalan annesi de evliliğin iç yüzünü bilirdi aslında ama nedense arada ona bu evin "gelini" olduğunu hatırlatmayı severdi.
Usulca ayağa kalktı. Üzerinde V yakalı yarım kollu çiçekli elbisesi, tepeden gelişigüzel topladığı saçlarıyla alelade görünüyor olmalıydı. Bütün çalışanlar sağa sola koşturduğu için çalan kapıyı açmaya gitti. Aynadaki yansımasına baktı geçerken. Aklı sabahki görüşmedeydi.
...
"Peki Ekim nasıl bir kadın? Yani aklım almıyor. Bir kadının senin gibi bir kocası olacak ama ayrı yaşayacak."
Adam kadına baktı. "Daha önce de sordun benzer şeyler. Hayırdır?"
"Merak ediyorum Karahan. Yılda toplasan on gün görmediğin bir karın var. Yani senden söz ediyoruz. Hangi kadın olsa, yanında olurdu, dibinde, seni asla yalnız bırakmazdı."
Adam iç çekti. Fazla uzun sürmüştü. Daha önceki hiç bir metresi karısıyla ne kadar görüştüğünü ya da görüşmediğini, adını fark edecek ya da sorgulayacak kadar hayatında kalmamıştı.
Adam bıkkınlıkla cevap verdi. "Benim karım, benim karım olmak zorunda kalmadığı sürece hayatından son derece memnundur sen merak etme." dedi.
"O ne demek öyle?"
"Yani beni görmek zorunda olmadığı sürece demek istedim. Sesimi duymak, kokumu duymak, bana dokunmak, beni sevmek zorunda olmadığı sürece benim karım, karım olmayı çok sever." Sonra sıkıntıyla ekledi. "Burada durup metresimle karımı tartışacak değilim. Sen de hududunu iyi çiz bence Simge." dedi sertçe. Odadan çıkarken çalan telefonuna baktı.
"Ekim?"
"Selam Karabey. Rahatsız etmedim inşallah."
"Yok etmedin." Avuçları niye terliyordu ki.
"Diyorum ki eğer işlerini ayarlayabilirsen arifeden mi gelsen?"
"Niye?"
"Konuşmamız lazım Karabey."
İşte o söz. On senedir duymayı her an beklediği söz.
"Konu nedir?" Aslında bildiği halde soruyordu. Artık zamanı gelmişti demek. Ekimi tutan bağlar tek tek çözülmüştü.
Karısının bir süre sesi çıkmadı. Şu an kesin alt dudağını kemiriyordu. Bir ayağının ucunu yeri oymak ister gibi sağa sola çeviriyordu kesin.
"Şeyyy yani telefonda konuşulacak mevzu değil."
Adam şaşırdı. Altı üstü "boşanalım" diyecekti. Niye bu kadar kasıyordu ki.
İçinin üşüdüğünü hissetti. "Tamam daha erken gelirim" dedi. Sözleri son nefes gibi çıktı ağzından.
Ekim kapatmadı telefonu. "Sen nasılsın? Sağlığın işlerin nasıl?"
Karahan arabasına doğru ilerlerken evrak çantasını sağ kolu ve yakın koruması Yahya ya uzattı. Elinin titrediğini yılların deneyimiyle fark etmişti adam. Şüphesiz kiminle konuştuğunu da anlamıştı ki suratında o bilmiş gülümseme oluşmuştu.
"Yahya abim nasıl?"
"İyi Yahya da. Selamı var. Gelince görüşürsünüz artık."
"Tamam o zaman. Haydi tutmayayım seni ben. Allah'a emanet ol Karabey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Storie d'amoreİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...