bizim genetik mirasımız salaklığımız

1.1K 103 37
                                    

Ekim annesiyle yaptığı görüşmenin düşündüğünün aksine kötü geçmemesine seviniyordu. Annesi her zamanki sağ duyusuyla, "Yüreğini dinle" diyordu. "Ne diyor kalbin? Sence Balca senin bacağının aksamasına aldırır mı? Kendine bunu sor."

"İnci nasıl anne?" Ekim sorarken bir taraftan da konuyu değiştirmek istiyordu.

"İyi olacak. Nasıl anlamadık aklım almıyor. Böyle derin bir takıntıyı, incideki derin manik hâli biz nasıl anlamadık Ekim? Melek de Yahya da perişan oldular. Ama kızlarının arkasındalar tabi. Her hastalık Allah'tan. İnci iyi olsun da gerisi kolay. Babanla ben döneceğiz ama sanırım Melek burada kalmak istiyor." Bir süre sustu. Sonra kederle devam etti konuşmasına; "Sanırım artık asla dönmeyecekler Ekim." dedi.

"Anne özür dilerim. Senin üzerine titreyerek inşa ettiğin, her şeyden daha çok kıymet verdiğin aileni parçaladım. Teyzem den ayrı kaldın. Çok özür dilerim." En çok bu yüzden üzülüyordu. İnci iyi olsun istiyordu ama hissettiği en büyük vicdan azabı aslında annesine karşıydı.

"Ekim yapma. Sen birini sevdin. Birini onun için ölmeyi seçecek kadar çok sevdin. Tamam yeter bitti kapandı konu. Benim her şeyden daha çok kıymet verdiğim sadece sen ve kızlarım. O yüzden kendini üzme. Daha fazla da bekleme." Yine sustu. "Hani sormuştun ya senin için neden on bir yıl beklediğimizi? Beklemedik aslında. Ben babaannenlerin yanında baban benden uzakta mal gibi hasret çektik. Birbirimize aşıktık. Hem de nasıl. Ama ne o ne ben adım atamadık. Sen yapma."

Ekim mevzuyu az buçuk biliyordu. Melek teyzesi anlatınca çok üzülmüştü annesi ve babası için. Kendisi ve Balca için böyle olur muydu? Olmazdı. Sonuçta Balca onu sevdiğini söylemişti. 'Senin bacakların olurum' demişti değil mi? Sadece güzel ve akıllı değil, cesurdu da. 'Sevdiğim sensin.' demişti. 'Hep sendin, hep sen olacaksın.'

İçine yayılan coşkudan gözleri doldu. Kendisi de cesur ve kararlı olmalıydı. Anne babasından devraldığı genetik tek mirasın salaklık olmadığını göstermeliydi. "Anne sana bir şey soracağım. Daha doğrusu rica edeceğim. Karan amca ve babamla güvenlik işini organize etsem, benim için bir yere gider misin? Bir fotoğraf göndereceğim az sonra sana. İstediğim şeyi bana iletir misin?"

"Tabi seve seve. Nedir bu önemli şey?"

"Birazdan görürsün. Anne... sağ ol."

Telefonu kapattığında daha mutlu ve çok heyecanlıydı.

...

Balca sevinçle yaklaşan adama baktı ve okuduğu eski dergiyi bir kenara bıraktı.

Ekim yürürken çok çekici görünüyordu ona. Sanki çocukluğundan beri hayran olduğu bir roman kahramanı gibi. Gerçeküstü bir hâli vardı. Bazen okulda görüp sevdiği o genç kaygısız, mutlu ve idealist delikanlıyı özlüyordu. Çünkü ilk onu görmüş, onu sevmişti. Saçları kampüs bahçesinin sert rüzgarında dalgalanan, ince uzun dal gibi bir çocuk. Ama bu yeni adama etiyle kemiğiyle her şeyiyle vurgundu. O çocuktan izler taşıyan, biraz yorgun, biraz küskün, fazlasıyla yaralı ama daha gerçek bu adama aşıktı. Şu bir yanına basarken hâlâ biraz zorlanan hafif aksak yürüyen, her hücresi 'bana bulaşma' diyen bu adama ölüyordu.

Ekim kızın bakışlarında ne gördüyse ve gördüklerini nasıl beğendiyse artık, ağzı kendiliğinden mutlu bir gülümsemeye kıvrıldı. Sonra da kendini Balca'nın oturduğu mindere adeta attı. "Az kenara kaysana, yemin ediyorum şimdi yüzgecim falan çıksa üzülmem. Yürümektense işkence görmeyi tercih ederim." diyordu.

Balca elini uzatıp doktorun ve bazen de annesinin yaptığı gibi Ekim in bacağına rahatlatıcı bir masaj yapmayı başladı.

"Balca şimdi Osman Ege tepemize binecek. Gerçekten sadece elini hissetmek bile iyi geliyor ama ben o itin bir tehdidine daha pabuç bırakmak istemiyorum. Hayır kafayı burnuna gömeyim diyorum ama büyük ihtimalle sonrasında o da beni gömer. Sonra sen üzülürsün."

El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin