Karahan karısının üzgün ağlaya ağlaya kızarmış gözlerine baktı. Kızları çiftlikte bırakmışlardı. Yahya Melek ve İnci beyaz soğuk koridorun bir tarafında bekliyor, Melek kızını teselli etmeye çalışıyordu.
Dönüp diğerlerine baktı. Karan karşısındaki Parmaksız'a bir şeyler soruyordu. Hakan yanındaki Balca'nın başına eğilmiş, düşerken çarptığı kafasına atılan dikişi ve bandajı kontrol ediyordu. "Kızım sen haber vermeden, yanında koruman olmadan, sallana sallana nasıl geliyorsun öyle? Sen beni öldürecek misin Balca?" Ses tonu kontrollüydü ama şeytanı görmüş gibi bakıyordu.
Balca üzüntüyle "Osman Ege ile yemek yeriz diye düşünmüştüm. Ben korumayla gezmem ki abi. Bütün gün okuldayım. Beni vurmaya kim cesaret edebilir ki?" diyerek açıklama yapıyordu.
Hakan'ın verecek cevabı yoktu. Saldırıyı kim yaptıysa hepsine savaş açmıştı. Hakan bu kadar manyak kimseyi tanımıyordu.
Yanlarına gelen Dr, Karahan ve karısına oğullarının durumunu anlatmaya başladı. "Ekim Bey çok şanslı. İki yara da ölümcül değildi. Kolunu kısa süre sonra eskisi gibi kullanabilecek. Ancak bacağındaki müdahale biraz daha komplikeydi. İyileşme sürecini, fizik tedaviyi planlayıp yolumuza o şekilde bakacağız ama yürüyüşü tekrar eskisi gibi olmayabilir. Gerekirse destek alarak hastaya bu durumu birlikte anlatalım derim." dedi.
Ekim Hanım ellerini ağzına kapatarak ağlamasını bastırmaya çalışırken, Melek omuzuna sarılıp onu teselli etmeye çalışıyordu.
Derken İrfan, "Gerek yok. Ben söyleyeceğim." dedi.
Melek İrfan'a "Ne münasebet. Beyefendi niyetiniz iyi anlıyorum ama biz ailesiyiz. Siz ne alaka yani?" Diyerek çıkışınca, İrfan hiç istifini bozmadan, "Oğlan şokta. Daha da şaşıracak, üzülecek. Bir de sizin acımanızla ağlamanızla uğraşmasın. Ben Ekim Bey'in durumunda çok asker gördüm. Sivil gördüm. İzin verin ben gireyim yanına. Sonra siz de gider ziyaret edersiniz." dedi.
Karahan, "Tamam İrfan. Zaten bizi böyle görmesin. Sen konuş biz hep yanında olacağız." diyerek destek çıktı adama.
İrfan yatakta uzanmış odanın penceresine bakan delikanlının yanına oturdu. "Geçmiş olsun Ekim Bey." dedi resmi bir sesle.
"Sağ ol İrfan Amca."
"Kol iyi dedi Dr. Bacakta sıkıntı var. Kalan hayatınızı biraz daha karizmatik bir şekilde yürüyerek geçireceksiniz."
Ekim'in kaşı bile oynamamıştı. Odanın kapısına yaslanıp izleyen Karan şaşırmıştı yine.
"Sağlık olsun İrfan amca." dedi Ekim.
"Ben yüzünüze yakışacak bir faça izi ve omuzunuza da ceket öneriyorum efendim. İmaj tamamlanır. Namınız zaten yürümeye başladı, kimseyi hayal kırıklığına uğratmayalım."
Ekim kahkahalarla gülünce koridorda konuşmayı dinleyen herkesin yüzü de güldü. Sonra çocuk ciddiyetle, "Topal namını kabul etmiyorum. Aksak desinler o zaman İrfan Amca. Daha afacan, yaşıma falan da uygun." dedi.
İrfan da kahkahalarla karşılık verdi.
Karan gözündeki nemi hafifçe kurutup, "Delikanlı neredeyse "bacaksız" olacaktı adın." deyip, ilerledi ve Ekim'in omuzuna elini koydu. "Ucuz kurtuldun. Cenazeden sonra yine adaya geçeceğiz. Orada bacağınla ilgilenilecek." diye ekledi.
Ekim bir anda doğruldu. Yüzündeki gülümseme de kanı da çekilmişti sanki. "Kim öldü?" diye sordu fısıltıyla. Karan da İrfan da o kadar şaşırmıştı ki cevap verip vermeme konusunda tereddüttelerdi. Birbirine bakıp sonra Ekim'e döndüler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Romanceİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...