adada

1K 102 22
                                    

Ekim artık tıraş olmayı bırakmıştı. Oltayı tekrar denize atarken yanına gelen adama baktı.

"Ekim Bey meyve suyunuz." diyerek bardağı uzatan adama gülümsedi. Güneşten kararmış, soğuktan çatlamış cildi, sürekli fiziksel güç gerektiren işler yüzünden gelişmiş bedeniyle adaya gelen delikanlıdan çok farklıydı.

"Niye zahmet ettin İrfan amca. Bugün sıra bendeydi." diyerek bir dikişte içti. Alamut çok iyi besleniyordu. İnanılmaz bir diyetleri vardı. Karan ve Hakan ın bu yaşta nasıl böyle genç ve formda olduklarını anlıyordu. Kendisi de geride kalan zamanda hiç olmadığı kadar güçlenmiş, iyi hissediyordu.

İrfan "Bugün teslimat günü. Yemek içmek işini ben alırsam belki nakliye size kalır diye düşündüm." Dedi şakacı bir tavırla. "Karan Bey keyifsiz. Ada onu boğuyor. Eskiden tıpkı sizin gibi burayı bir sığınak dinlenme yeri gibi görürdü. Şimdi ise nereye gitse sürgün." Daha fazla konuşmadı. Hakan bir aydır adaya uğramıyordu ve öyle izole bir hayat vardı ki burada arada bir uğrayıp yiyecek teslimatı yapan botun telsizi dışında iletişim yolları yoktu. Karan halen peşindeki adamları bulamamıştı ve bu canını çok sıkıyordu. "Yeni bir oyuncu var Ekim." diyordu. "Sadece sana ya da babana değil, bana da bir meydan okuma bu."

Ekim oltayı İrfan'a devredip, eve ilerledi. Bu askeri düzen iyi gelmişti ona. Düşünmeye zamanı olduğu anlarda bile artık daha berrak bir bakış açısı vardı. Daha az konuşuyor, her hareketi belli bir düzene uyuyor, kendini ve yaşamını sorgulayacak fırsatları oluyordu. İşini, şirketleri, bütün hayatını Osman Ege'nin ellerine bırakmak başta zor gelse de tuhaf bir şekilde herkes gibi o da bu genç ama ihtiyar çocuğa güveniyordu.

Kileri kolaçan edip, dondurucudan kocaman kemikli et parçaları çıkardı. Kazan büyüklüğünde tencereye yerleştirirken, gençten biri gelip, sebze yıkamaya başladı yanında. "Haşlama mı yapıyoruz Ekim Bey?" diye sordu. Ekim onaylar şekilde kafasını salladı.

Çocuk bir taraftan sebzeleri doğrarken bir taraftan da konuşuyordu. "Bu şef bıçaklarının tehlikeli olduğunu söylerler. Haklılar aslında. Mesela size doğru biri böyle indirmeye çalışırsa refleksle kolunuzu kaldırmamalısınız. Onun yerine ellerinizi alkışlar gibi iki yanına bastırıp hızını kesin ve sonra savurun. Eğer yakında sert bir nesne varsa da tüm gücünüzle geri itin. Bakın göstereyim." Hareketi ustaca tarif etti. "Gördünüz mü? Ağır bıçaklardır. Tersi de keser. O yüzden rakibinizin elindeyken sizin silahınız olabilir."

Ekim geri çekilip çocuğa 'gel' hareketi yaparak öğrendiği yeni şeyi denemek istedi. Otuz saniye sonra çocuk alnındaki hafif çiziği silerken, "Hiç fena değil efendim." dedi. "İlk sefer için hiç fena değil."

Arada aktarılan bir kaç bilgi dışında yine sessizce yemek yapma işine döndüler. Sonra erzak motorundaki paketleri eve taşıdılar. Ekim telsizin başına geçip ailesiyle konuşurken, buna bile ilk haftalardaki gibi hevesle yaklaşmadığını fark etti. Sadece iyi olduklarını bilmeye ihtiyacı vardı. O kadar.

Annesi göz yaşlarını tutamamıştı yine. "Tek eksiğimiz sensin Ekim." diyordu. Bu yer çok güzel insanlarla dolu. Bizi sanki aileleri gibi kabul ettiler. Karan ve Hakan beylerin evindeyiz. Kardeşlerin de çok mutlular. Bizi düşünme. Sen nasılsın? Görüntülü konuşmamız mümkün olabilir mi yakında?"

Ekim Karan'a bakıp onay aradı ama Karan kafasını iki yana sallayarak reddetti.

"Anne mümkün değil. Ama iki hafta sonra şirkete geçeceğim. Osman Ege ile imza işimiz var. Belki bir ayarlama yapabilirsek o arada görüşürüz. Görüntülü aramadan daha güzel olmaz mı?"

Karan da lafa girip, "Ekim hanım siz dua edin; o zamana kadar bu belayı başımızdan savalım. Oğlunuza temelli kavuşun" dedi. "Anaların duaları kabul olur."

El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin