Ekim yaşadığı stres ve üzüntüden kocasının kollarında uykuya daldığını fark etmemişti. Karabey onu sarıp sarmalamış, saçlarını okşayıp öperken kız gevşeyip kendinden geçmişti.
Karabey hayranlıkla baktı uyuyan güzelliğe. Hasreti, tutkusu, en büyük dileği Ekim. Daha küçücükken içine işleyen gururlu bakışları, inatçı çenesini havaya dikip söylediği soğuk ama nazik sözleriyle dikkatini çekmişti.
Kırmızı kalem izleriyle kaplı parmaklarını koyu renk okul jilesinin ceplerine sokar, örgülerin indiği başını kaldırır, "nasılsınız Karabey?" der, hafif bir baş selamı verip, adamı unutur giderdi. Bazen okul arkadaşlarının sevimsiz istenmeyen misafirliklerine katlanmak zorunda kaldığı olurdu. Hepsi kendi yaşında ama şekil verilmiş kaşları, rengi açılmış saçları ve kadınsı vücut hatlarıyla ondan çok farklı, anneli babalı sevilmiş şımartılmış kızlardı.
Karabey i av gibi gören, gözüne görünmeye yoluna çıkmaya çalışan bu kızlar yüzünden Ekim daha da utanırdı. Yine de onları ağırlamayı vazife gibi görürdü.
Ne zaman içindeki hayranlık, bu kıza duyduğu tuhaf ilgi değişmişti? Aşçıya onun sevdiği yemekleri yaptırır, misafirliği boyunca rahat etmesi için çabalar, evi sevdiği gibi sessiz ve huzurlu tutmaya gayret ederdi ama bunun dışında Karahan a asla ilgi göstermezdi.
Dedesinin genç iş arkadaşına saygıda kusur etmemeye çalışan, ortalıkta pek görünmeyen akıllı uslu prensese ne zaman böyle için için yanmaya başlamıştı? Ellerini dudaklarını, yürürken salınan bedenini izlemeye, o bedeni kendi kollarında düşlemeye ne zaman?
Şimdi kollarında uyuyan karısına baktı yine. Onun o soğuk, resmi ve mesafeli halinin savunma olduğunu anlayamaz mıydı? Kendisi gibi deneyimli bir erkek, Ekim gerçekten onu istese bunu sezemez miydi? Anlamamıştı işte.
Bazen kaçamak bakışlarını yakaladığı olurdu ama diğer kadınlarınki gibi değildi bu bakışlar. Adamda hoşlanmadığı bir şey görmüş gibiydi. Rahatsız oluyor gibi. Belki de bu rahatsızlık da kızın yeni fark ettiği ilgisindendi. Bunu kendisinin anlaması gerekmez miydi?
Haftalarca uzak durmaya çalışır, her davete katılır, başka güzelliklerde avunmaya, kafasındaki şeytanları kovmaya gayret eder, sonra yine kendini bir şekilde çiftliğe davet ettirirdi. Sadece onu görmek için.
İhtiyar rica ettiğinde dönem sonu gösterilerine giderdi. Şimdi fark ediyordu ki yaşlı şeytan ondaki ilgiyi sezmiş olabilirdi. "Prensesin piyano dinletisi var ama benim sağlığım seyahate el vermiyor. Yazık yine yalnız kalacak yavrucak." diye dert yanar, olmadı "Ailelerin de katılacağı bir piknikmiş. Ben nasıl ayak uydurayım ki o yaştaki gençlere?" diye söylenerek genç ortağına üzerine atlayacağı fırsatlar sunardı.
Piyanoda gezinen ince uzun zarif parmaklara bakmak, onu tutkuyla çalarken dinlemek çok güzeldi. Ama Ekim i siyah bütün vücudunu örten o kadife elbise içinde görmek tam bir şok olmuştu Karabey için. Şurada bir kaç ay sonra reşit olacak çok güzel bir genç hanımdı kız. Herkesin böyle hayran hayran bakması normaldi yani. Ama Karabey o gün Ekim i bir kuleye hapsetmek, sadece kendisi için çalmasını dinlemek, sadece kendisi için giyindiğini, hatta soyunduğunu görmek istemişti.
İşte o gün değişmişti herşey. Şimdi anlıyordu. Hayranlığı ve ilgisi başka bir şeye dönüşmeye o gün başlamıştı. Kızı sakınılıp korunması gereken değerli bir varlıktan, tadını merak ettiği ağzını sulandıran bir şeye dönüştüren gün oydu. Hem de nasıl. Şimdi kollarında sıcaklığını hissettiğine inanamıyordu.
Uzun etekleri ve zarif boynunu ortaya çıkaran başka bir detay vermeyen yakasıyla seyircilerini selamlamış, her zaman sıkıca ördüğü saçlarını dalgalar halinde salmıştı. İlk kez o akşam gözlerine dumanlı bakışlar veren, dudaklarını daha da çekici yapan boyalarıyla büyüdüğünü görmüştü. Ekim bir pazar sabahı güneşinden, bir akşam ayazına dönüşmüş, hem yakmış, hem üşütmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Romanceİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...