Balca duvağını yüzüne indiren Masal'a gülümseyerek baktı. Nasıl güzeldi yine. Gelini ya da başka birini gölgede bırakmamak için sade hatta sıradan bir elbise giymiş, saçlarını taramış, hiç makyaj yapmamıştı. Ama Balca bu güneşin pırıltısını içinde kıskançlık olmadan izleyebilen tek kadın olduğunu biliyordu. Uzanıp öptü onu.
Masal gözlerini kurulayıp, ayakkabısını kontrol etti. "Gidiyorsun ha?" diyerek söylendi.
"Kızım sen zaten yalıdasın. Burada yoksunuz ki. Sanki şimdi ayrılacakmışız gibi açtın çeşmeleri."
Kapıdan giren Osman Ege, Masal'a bakıp, kaşlarını çatarak "Ne oldu?" diye sordu.
Balca sırıttı. Ne olabilirdi acaba? Sanki birileri gelip Osman Bey'in hazinesini incitecek bir şey yapmaya cesaret edebilir miydi? Kimse anlamamıştı belki ama üçünün bağı o kadar güçlüydü ki Balca Osman Ege'nin titreyen göz bebeklerinin sesini duyuyordu. Bir süredir Masal'a olan sonsuz sevgisi değişiyordu. Artık karşısındaki genç kıza o eski gururlu, mutlu ifadeyle bakmıyordu Osman Ege. Daha tutkun, daha deli bakışlardı bunlar. Belki kendisi dâhi fark etmemişti. Zamanla ederdi. Şimdilik söyleyeceği her şey, genç adamın hislerini daha çok bastırmasından başka işe yaramayacaktı. Üstelik Masal'a bakılırsa bunların gidecek daha çok yolu vardı.
Kız kendisiyle alay eder bir şekilde, "Ay yok bir şey Osman Ege. Hüzünlendim." derken gelinliğin eteğini düzeltti.
"Valizleri hazırladın mı? Vaktimiz yok. Düğünden sonra dönüyoruz." diyen Osman Ege, elindeki kutudan çıkardığı şık bir bilekliği Masal'a uzattı. "Balcanın hediyesini düğünde vereceğim. Seninkini unutmayayım diye getirdim." dedi.
Masal elini uzattı takması için. "Çok merci. Ne güzel bir takı. Hiç gerek yoktu diyeceğim ama sen ve senin eşitlik algın işte. Ben evlenirken de Balcaya hediye verirsin kesin."
Osman Ege kızın yüzüne baktı. Elini ensesine götürüp, "Bakarız." dedi. "Haydi acele edin. Hakan amcam elinde kuşak bekliyor."
Balca utanmıştı. El değmemişliğin simgesi olan bu kuşak bağlama merasimini hep çirkin bulmuştu. Üstelik Osman Ege gereksiz olduğunu bilen dört kişiden biriydi. Ama adamın yüzünde bunu ima eden bir ifade bulamadı.
Ailesinin yanına indiğinde herkesin yüzünde sevinç ve hüzün gördü. Önce hepsini öpüp dualarını aldı. Sonra Hakan'a ilerleyip, karşısında durdu. Adam merasimi gözlerinden akan yaşlara aldırmadan yerine getirdikten sonra, elini öpen kıza sımsıkı sarıldı.
Balca da ağlıyordu. "Abim." diyerek adamı daha da sıkı kucakladı. Ömer Gazi kızını ve evladı kabul ettiği adamı böyle görünce, içinden binlerce kez şükretti.
Sonunda Karan, "Haydi bakalım millet. Mirzabeyoğlu ailesi bekliyor. Biraz züppe tipler ama sonuçta dünürlerimiz. Ayıp olmasın." diyerek ortamı dağıttı. "Aksak kemire kemire tırnak bırakmamış ellerinde. Gidelim de bari elleri sağlam kalsın."
Balca üzüldü. "Amca öyle deme ona üzülüyorum." dedi küskün küskün.
Karan hiç oralı olmadı. Sadece güldü.Bu sırada Parmaksız lafa girip, "Adam o namı yarini korurken aldı kızım. Bizce madalyadır." deyip ellerini havaya kaldırdı. "Amin" dediğinde hepsi susmuş, adamın duasına katılmak için ellerini kaldırmışlardı. Karan dinî inancı olmadığı halde ellerini önünde kavuşturup, saygıyla duanın bitmesini beklerken, şaşırtıcı bir şekilde yüksek sesle uğurlama amaçlı söylenen hayır dualarını eden Ateş oldu. Genç adam dedesinin dinî eğitiminin hakkını veriyordu.
Balcayı almaya gelen aileyi görünce hepsi şaşırdı. Çünkü Ekim Hanım'ın hemen yanında Melek ve Yahya da duruyordu. İkisi de biraz daha ihtiyar, biraz daha perişan görünse de gözlerinde bir hüzün olsa da kin yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Romantizmİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...