Ekim kendi zevkine pek uymasa da galeride gördüğü her parçaya ayrı bir hayranlıkla bakıyordu. Altın rengi metal ayaklar üzerinde ağır siyah mermer masa, ona uygun kolçaklı büyük sandalyeler, başlığı bir adam boyu yükseklikteki karyola, hepsi son derece ağır, şık, zevkli ama Ekim e göre olmayan eşyalardı.
'Ne bana göre?' diye düşündü. Çiftlikte tüm eşyalar dedesinin asırlık oyma ağaç mobilyalarından ya da daha sonradan eklenen pahalı antikalar dan oluşuyordu. Göl evi kayınvalidesinin zengin, kasabalı burjuva havasına uygundu. Karabey in evi fazla modern ve işlevseldi. Metal, gri, kahve rengi, siyah ağırlıklı İskandinav mobilyaları.
'Ne bana göre?' hangi renk, hangi tarz, hatta hangi zaman? Bunu bile keşfetme fırsatı olmamıştı. Hayatı boyunca nevresim havlu tabak satın almamıştı mesela.
Az ileride çok farklı kıpkırmızı bir dolap gördü. Tek parçaydı ve çok iddialıydı ama bayılmıştı. Alsaydı nereye koyacaktı? Kocasının evinde böyle bir müdahale için cesaret ya da hududu var mıydı? Kayınvalidesi görse kalp krizi geçirirdi herhalde. Zaten çok yakışmazdı o dekora. Kendi yatak odasında yer yoktu. Yine de elinde olmadan dolaba yaklaştı. Yanı başında duran kadın da ilgiyle dolaba bakıyordu. Sonra Ekim e dönüp, "Siz de mi beğendiniz? Çok güzel bir parça değil mi?" diye sordu.
"Evet, evet beğendim ama uygun bir yerim yok. Tasarım ürün sanırım. Yani siz gönül rahatlığıyla alabilirsiniz."
Kadın platin rengi tamamını arkaya taradığı saçları, ipek gömleği, yüksek bel pantolonu ve stilettolarıyla çok havalı ve iddialı görünüyordu. "Sanırım alacağım. Bu arada adım Simge." diyerek elini uzattı.
Ekim de elini uzatarak gülümsedi. Tuhaf bulmuştu aslında ama kabalık etmek de istememişti. Kim mobilya alırken gördüğü alelade birine kendini tanıtırdı ki?
Kadın yeşil gözlerini biraz kısarak, "Ben adınızı biliyorum. Ekim değil mi? Sizi Yahya nın yanında görünce kim olduğunuzu tahmin etmek zor olmadı."
Ekim bütün deneyimsizliğine rağmen düşmanlığı nerede görse tanırdı. Küçücük çocukken bile akrabaları ona saf bir düşmanlıkla bakardı çünkü. Peki bu kadın neyini istiyordu acaba?
"Siz kimin temsilcisi ya da avukatısınız Simge Hanım? Yani Alkanın olamaz. Bildiğim kadarıyla vücudunda sudan çok uyuşturucu ile yaşıyor. Tabi halen yaşıyorsa..." Acıyla yüzünü buruşturup sonra hemen ifadesiz haline geri döndü. Kuzeni çok büyük bir kayıptı. Kadına aynı tehditkar ifadeyle bakarak, "Sizi kim gönderdiyse söyleyin, Karabey ile görüşmeli. Mal varlığım üzerindeki tüm tasarrufumu kocama devrettim. Dolayısıyla ne sizin ne de temsil ettiğiniz kişi için muhatap değilim."
Simge şaşırdı. Ekim i niyeyse hep saf salak bir kadın olarak görmüştü. Kocası tarafından ayakta uyutulan, köylü, zavallı bir kızcağız. "Karahan la sık sık görüşüyoruz zaten. Ama korkarım Alkan dediğiniz kişiyi tanımıyorum."
Ekim bu sık sık görüşmenin altında yatan anlamı hemen kavradı. Belki kadına başka şartlar altında sempati duyabilirdi. Sonuçta on yıldır ayrı yaşadığı kocasının bu kadınla bir geçmişi olduğu ortadaydı. Dağdan gelip bağdakini kovan, her şeye rağmen kendisiydi belki. Ama kadın bilinçli olarak canını yakmak istemişti. Bilerek bu karşılaşmayı planladığı, Ekim e "kocan benim" mesajı vermeye çalıştığı o kadar açıktı ki kızın midesi bulandı. İşte buna gelemezdi.
"Hanımefendi eğer söyleyecek önemli bir şeyiniz varsa; sizi dinliyorum. Yoksa müsaadenizi isteyeceğim. Mutfak havlusu ya da kürdan seçeceğim de." Ekim yine soğuk buzdan prenses olmuştu. Kadını tepeden tırnağa süzmek istese de dedesinden öğrendiği gibi yok saydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3
Romanceİçinde bulunduğu bu kusursuz dakikayı hava gibi soludu genç kız. Berrak mavi-yeşil gözlerini süsleyen kara kirpikleri usulca kapandı. Göz alabildiğine uzanan yabani çiçeklerle bezeli alanda bir kameriye kurulmuştu onun için. Beyaz cibinliklerle beze...