Sorular

1.5K 177 13
                                    

Ekim, Karahan'ın çalışma odasında bilgisayarın başına geçmiş, kayınvalidesi ve kayınpederinin bayramını tebrik ediyordu.

"Babacım kavurmaları fazla kaçırıp, hık diye doktorluk olma yine olur mu? Bak geçen sene de kalp krizi diye gittik gaz sancısı çıktı."

Musa Bey sinirlenmiş gibi rol yaparak kaşlarını çattı. "Kız cimcime uzaktan laf atmak kolay öyle. Gel yakınıma da boyunun ölçüsünü alayım." Bir taraftan da Ekim'in arkasında durmuş sırasını bekleyen oğluna bakıyordu. Karahan yavaşça kızın arkasından koltuğa eğilmiş, gülümsüyordu. Bu tatil işini konuşmaya da yanaşmıyordu. Ama hallerinden can sıkıcı bir durum olmadığı belliydi.

"Ne zaman geleceksin Karabey?" diye sordu.

"Bakacağız baba. İşler yolunda. Bir süre şirkete gitmeden idare edebilirim. Belki bir on gün kadar sonra geliriz diye düşünüyorum ama belli de olmaz. Bakarsın uzatırız da. Ekim'in tekneye vereceği tepkiye bağlı." dedi gülümseyerek.

Nalan Hanım hemen dikleşmişti.

"Tekneyle mi açılacaksınız?"

Ekim yüzünün kızarmasına anlam veremiyordu. Sanki alnında 'biz bebek yapacağız' yazıyormuş gibi hissediyordu.

"Senin için sakıncası mı var anne?" Karabey annesinin o her şeye burnunu sokan tavırlarına artık tahammül edemediğini hissediyordu. Ekim yoldayken de telefon etmiş ve üzerine basa basa artık kendi mutluluğunu düşünmesi gerektiğini söylemişti. Ekim'i seviyordu tabi ama oğlunun da artık neredeyse kırk yaşına geldiği ve hayatına yön vermesi gerektiği bir gerçekti. Sadece bunu kızı mağdur etmeden yapmasını istiyordu. Karahan bu konuşmayı "anne karışma artık. Bak yıllardır aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Benim kararım, benim hayatım, benim karım. Lütfen çizgiyi aşma" diyerek sonlandırmıştı.

Nalan kendini toplayıp "Yok canım ne sakıncası olacak. Dikkatli olun yeter." diye cevapladı oğlunu. Bu bakışı bilirdi. Susması gerektiği zamanı da.

Görüşme sonlanınca ikisi de derin bir nefes aldı. Daha hiç konuşamadan ekranda bir başka tanıdık yüz belirdi. Ozan'ın başkan yardımcısı koltuğunda oturmuş gülümseyen yüzü aramanın cevaplanmasını bekliyordu. Karahan açmak istemese de Ekim'in hemen yanıtladığını gördü.

"Sürpriiizzz. Naber kaçak? Kimi umdun, kimi buldun değil mi?" diye şakıyan karısına şaşkın şaşkın bakan genç adam hiç bir şey diyemedi önce. Sonra kendini topladı.

"Senin ne işin var orada?" diye sordu ister istemez.

Ekim'in hiç beklemediği bir tepkiydi ve Karabey in de yüzünün düştüğünü fark etti. Yine de bozuntuya vermeyip; "Allah allah. Senden izin mi alacağım ben İstanbul'a gelirken?" diye sordu. "Hem sen söyle bakayım, orada daha sabah olmadı. Bayram günü iş için mi aradın Karabey i?" diye sordu.

Ozan görüntüye giren adama bakıp, "Yok. Bayramını kutlamak istemiştim sadece." diye cevap verdi. "Gerçekten sürpriz oldu. İkinize de iyi bayramlar." Saçlarını arkasından sıkıca toplamış, pürüzsüz yüzüyle tedirgin bakıyordu. Uzun süredir uzundu saçları. Ama vücut yapısı ve kemikli yüzü sayesinde yine de erkeksi göründüğü için bu imaj otoritesini sarsamıyordu. Mükemmel bir eğitim, akıcı yabancı diller, neredeyse sınırsız yetki. Kendi de biliyordu. Sürgünle başlayan macerası, Karahan'ın güvenine layık olduktan sonra adeta bir masala dönüşmüştü. Başka şartlar altında rüyasını bile göremeyeceği bir hayat yaşıyordu. Bol sıfırlı ikramiyeler, pahalı spor arabalar, Karabey in isteyerek paylaştığı muazzam imtiyazlı bir hayat. Ekim'in gülümseyen yüzüne daldı. Her şey farklı gelişseydi de mutlu olurdu. Belki şimdikinden daha çok hem de. Ekim'in serveti kendi aklıyla birleşince belki şimdiki kadar değil, ama yine de iyi bir konuma gelirdi. Üstelik akşam evde kendisini bekleyen mutlu bir ailesi olurdu. Ama direnmemişti işte. Onu koruyamazdı. Ondokuz yaşında bir delikanlının çaresizliğini yine iliklerinde hissetti. Ekim için çok değerli olduğunu biliyordu. Belki emin sularda yüzmek isteyecekti kız. Onu seçecekti. Ama aklı hep değişik bir ışıkla baktığı adamda kalacaktı. Ozan'ı gitmeye ve seçim yapmaya iten de bu olmuştu aslında. Hep kendine ihsan edileni alan genç, tamamen kendisinin olmayacak bir kadını istememişti. Şimdi ise şartların değişmeye başladığını seziyordu. Onu bekleyen, ya da umutsuzca beklediğine inandığı kız yine aynı ışıkla parlamaya başlamıştı.

"Ben biraz uyuyacağım. Abi iyi bayramlar. Görüşürüz sonra" diyerek pat diye sonlandırdı aramayı.

Karahan bir süre siyah ekrana baktı. Ozan'ı sevmek çok kolaydı. Çocuk canını acıtmak isterken bile. Yaptığının kötülüğünü bir kez daha duyumsadı derinlerde. Birlikte mutlu olurlardı. Yine korurdu onları. İyi şerefli bir adamın yapacağı gibi yine kol kanat gererdi. Ama ortada asla paylaşamayacağı bir şey vardı işte. On yıldır elini uzatamadığı sarıp koklayamadığı bir güzellik. Daha okul formasının içinden çıkmamış bir çocuk için öyle yanmıştı ki her zerresi, kimi nasıl bir cehenneme attığına aldırmamıştı.

Ekim gülümseyerek "Ozan işte." dedi. "Korkarım yetmişimize geldiğimizde bile beni seninle görünce bozulacak. Bir insan hiç mi değişmez ya?" Dönüp kocasına baktı. Düşünceli gözleri dalmıştı Karabey in. "Karabey lütfen seni rahatsız hissetmesine izin verme. Sanki hayatının aşkıymışım da kötü yürekli canavar beni kollarından almış gibi davranıyor ve yıllardır bunun ekmeğini yiyor. Yanlış anlama işi kastetmiyorum. Ama seninle aramdaki sayısız engelin hiç biri Ozan olmadı. En azından benim için. O ya da sen kendinizi aksine inandırmaya ne kadar istekli olursanız olun."

Karahan şaşkınlıkla karısına baktı. Sonra dudaklarından "Dedene de bana da yalvardı bunu biliyor muydun?" dedi. İşte açılıyordu Pandora'nın kutusu.

Ekim de şaşırdı. Telefonunu kurcalamaya devam etti. "Şirketi bana seni ona vermesi için. İkimize de yalvardı. Evlenecektiniz, şirket benim yönetimime geçecekti, ben yine seni himaye edecektim."

"Dedemin kabul etmemesi beni şaşırtmadı. Ozan'a hiç bir zaman güvenmedi. Şu an geldiği konumu görse gözlerine inanamazdı."

Karahan derin bir nefes aldı. "Deden kararı bana bıraktı. Ona göre anlaşmanın en sıkıntılı yanı baştan beri seni de dahil ediyor olmasıydı zaten. Benim senin maddi çıkarlarını sonuna kadar koruyacağıma inanıyordu ama...."
Ekim alayla tamamladı cümleyi. "Ama sana yeni reşit olmuş bir çocuğa bakıcılık etme üstelik de bunu onunla evlenerek yapma yükünü yüklemeyi istememiştir. Beni sana gerçekten kadınlık yapmayacağım ve bunun evlat edinme gibi olacağı başka bir beklentiye girmememle ilgili defalarca uyarmasından anlamıştım. Dedem de en az senin kadar farkındaydı ne kadar uygunsuz bir eş adayı olduğumun."
Karahan kızın sesindeki kırıklığa inanamadı. Rahmetlinin yediği boka da.
"Anlamadım. Deden sana böyle mi söyledi?"
Ekim yine gözlerini kaçırıp sanki önemli bir şey demiyormuşçasına devam etmeye çalıştı. "Dedem, Ozan annem... Merak ediyorum Karabey daha onsekiz yaşında olabilirdim evet ama gelip benimle direkt konuşsaydın ve planladığınız evliliğin detaylarını anlatsaydın anlamayacağımı mı düşünmüştün? Ya da ne bileyim, ağlayıp zırlayıp gerçekten karın olmak için yalvaracağıma mı inanmıştın? Belki bu konuyu yüz yüze görüşmem gereken tek kişi dışında herkesten, yaşım, geç gelişen vücudum, yeterince eğitimli ya da olgun olmadığım için kocamın beni ailesinin evine kapatacağını ve unutacağını dinlemenin gururumu yaralamayacağını mı düşünmüştün? Çünkü yaraladı. Tek tek her kapı arkasından biri çıkıp, "Bu evlilik gerçek olmayacak biliyorsun değil mi? Büyük bir düğün ve beyaz gelinlik hayal ediyorsan unut, sen Karabey in değil evlenmek hizmetine alacağı donanımda bile değilsin." derken gerçekten sana yapışmaya çalışacak kadar aptal olabilir miydim?"
Karahan'ın gözleri öyle şaşkın bakıyordu ki Ekim utandı. "Çok özür dilerim. Yani amacım sana sitem etmek değil. Sadece merak ediyorum. Bu kadar aracıya gerek yoktu ki. Benimle konuşsan bu konuyu aramızda tutsan anlardım. Seninle böyle yabancı gibi yıllar geçirmek yerine anlayışlı bir dostluk geliştirebilirdik. Bak şimdi çocuklar yapmaktan bir aile olmaktan söz ediyoruz. Ama birbirimizi tanımıyoruz." dedi.
Karabeyin rengi çekiliyordu artık. "Neyse artık üzülmek için geç. Ben yine de bana verdiğin her şey için sana minnettarım. Bana verdiğin aile için dostlar için, güvenlik için. Harika bir hayatım oldu son on yılda. Hiç korkmadım, hep sevildim ve hayatım hiç olmadığı kadar güzeldi."
Karabey "Zar tuttum" dedi.
Ekim anlamamıştı.
"Ne?"
"Ozan yirmi yaşındaydı. Yazı tura atmak istedi. Senin için. Kazanan kızı alır."
Ekim şaşkınlıktan donup kalmıştı. "Kıza sormak aklınıza geldi mi?" demeden duramadı.
Karabey kafasını salladı. "Bu seçenekler arasında yoktu."
Ekim bir anda adama dönüp "Kazanmak için mi zar tuttun?" diye sordu.
Karabey kafasıyla onayladı. Ekim hala şaşkınlık içindeydi. "Ama neden?" dedi sessizce.
Adam karısına doğru yaklaşıp eğildi. Ekim'i öperken artık kendisini engelleyen ne varsa unutmuş gibi öpüyordu. Kız ister istemez gerilerken bacaklarına çarpan koltuğa yığıldı. Dudaklarını bir saniye bile ayırmayan adamla birlikte. Ekim düşünceler kafasından uçup giderken, adamın gömleğinin içine ellerini daldırdığını ve turkuyla karşılık verdiğini bile fark etmiyordu artık. Umurunda değildi.

El gibi (Tamamlandı) Korunun Çocukları 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin