#18

479 66 9
                                    

Bazı nedenlerden dolayı söz verdiğimden geç geldi bölüm ama gelecek bölümü hızlıca yayınlayarak bunu telafi edeceğim <3

              İyi okumalar~

Tae, artık hastane odasının beyaz tavanını, mavi duvarlarını izleyerek geçirdiği kaçıncı gün olduğunu saymayı bırakmıştı. Belki üç belki dört hatta  beş bile olabilirdi. Net olarak hatırladığı tek şey uyandıktan sonra ilk iki gün çok fazla yorgun olduğu ve gününün yaklaşık on altı saatini uyuyarak geçirdiğiydi. Tabii ki bunda ilaçların  etkisi vardı. Kendine kalırsa uyanır uyanmaz kolundaki serumu koparıp atar, üstünü bile değiştirmeye tenezzül etmezdi ve kağuşuna dönerdi. Hoseok'un ne kadar endişeli olduğunu tahmin edebiliyordu. Geldiği gün her ne kadar baygın olsa da yanındaki varlığını hissedebilecek bir haldeydi. Ayrıca her ne kadar diğerlerine belli etmemeye çalışacak olsa da Yoongi'nin de aklının burada olduğundan  emindi. Planı hayata geçirmek için onu beklediklerini biliyordu ve sırf onun yüzünden bu cehennemde geçirdikleri süre uzuyordu. Bir an önce çıkmalı, plana başlayarak özgürlüğe varmalılardı

Şimdiye kadar böyle düşünüyordu ve birilerinin düşüncesini değilebileceğini  de sanmıyordu fakat, tüm bunlar sadece o ana kadardı.

Odanının kapısı açılıp, içeriye gelmesini tahmin edeceği son kişi bile olmayan biri girdiğinde önce gözlerine inanmamış, baktığı bedeni süzerek iki kere kontrol etmişti.

Jungkook buradaydı.

Neden? diye düşündü kendi kendine. Neden buradaydı? Bir şeyler hakkında bilgi almak için mi? Belki de kimsenin olmadığı, sadece ikisinin olacağı bu ortamı değerlendirmeye gelmişti

Ya da...küçük bi ihtimal olsa bile, endişelenmiştir diye o kısacık sürede olabilcek tüm olsaılıkları düşündü Tae.

Aslında bumlsrın hiç biri değildi, kısmen.

Tae tüm bunları düşünürken hala olduğu yerde duran Jungkook, sonunda  haraket etme kararı almış, uzun ve siyah saçlarını arkaya atıp, sıkıntılı bir nefes verdikten sonra Tae'ye doğru ilerlemiş ve  yatağın hemen ucuna oturmuştu.

"Nasıl hissediyorsun?"

O an için şaşkınlıktan suskun bir şekilde kendini izleyen gençten doğru dürüst bir cevap alacağını düşünmüştü fakat yanılmıştı.

"Ne arıyorsun sen burada?"

"Nasıl olduğunu sordum Tae-"

"Sikeyim seni Jeon Jungkook, umrumda değil sorduğun soru. Ne işin var burada?"

Jungkook gelmeden önce, hatta odaya gireceği ana kadar çok fazla düşünmüştü. Sakin bir şekilde sohbet etmeyi düşünüyor, anlatacağı şeyleri sakin bir dille kafasına sokmayı planlıyordu ama hatalıydı. Gözden kaçırdığı bir şey vardı, o da sakin kelimesinin hiç bir zaman bu ikilinin yanından bile geçmemiş oluşuydu.

Her konu da hep bir birlerine gürlüyorlardı, onlar hep iki fırtına gibiydiler. Konuşurken, öpüşürken, sevişirken hatta bir birleriyle olan bakışaları bile sanki biri diğerinin üzerine atlayacak gibiydi. Asla sakin bir çift olmamışlardı. Hoş, bir zamanlar çift olup olmadıkları bile sorgulanacak cinstendi.

"Bak Tae, seninle sakin konuşacağıma dair çok fazla düşündüm, söz verdim kendime. Bu yüzden sen de bunun diğer konuşmalarımızdan farklı olacağını anla ve yirmi iki yaşında biri gibi, biraz daha olgun davran."

Jungkook'un ciddi konuşmasıyla Tae sadece kinayeli bir yan gülüş sunmuş, "kıçımın olgunluğu" diye mırıldandıktan sonra

"Ne konuşacağız?"diye sormuştu.

Alcatraz -《yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin