BÖLÜM 20: "Kırlangıç Ömürlü Kız"

418 29 47
                                    

BÖLÜM 20: "Artık babamın oğluyum!"

Geçmiş, avucumda tutup delicesine sıktığım bir ipti. İnce ilmekle örülmüş sağlam bir ip...
O ip kâh boğazıma sarılır beni boğar, kâh bileğime bağlanıp beni bir yerlere sürüklerdi. Yıllarımı tek bir güne bağlayan da oydu, günleri bazen hiç yaşanmamış sayanda.

Geçmiş bir emek, kimi zamanda hatırlanması büyük bir zahmetti. Dinlediğin şarkılarda, yürüdüğün yolun meyve ağaçlarıyla dolu küçük bahçesinde... Bazende alelade kurduğun cümlenin tam ortasında. Geçmiş her yerdeydi.

Geçmiş şimdi tam karşımdaydı.

"Bu beni ilk kurtarışın."

Onun ağzından sadece bir kez çıkan cümle benim kulağımda defalarca kez yankı bulmuştu. Eskiden gelen bir esinti, yüreğimin tam ortasında bir sızıydı.
Eskiden beni kurtaran hep o'ydu. Ne zaman başım sıkışsa hep bir şekilde yanımda olur, beni kurtarırdı. Eskidendi. Çok eskiden.

Şaşkınlıkla büyüyen gözlerimde huzursuz bir kıpırtı olduğunda soğuktan kuruyan dudaklarımı çabucak yalayıp ıslattım. Yıllar sonra o aşık olduğum gülüşüne denk geldiğime mi yoksa onun ağzından çıkan tek bir cümlenin bana verdiği müthiş heyecana mı daha çok şaşırmıştım, bilemiyorum. Tek bildiğim yerde olan bedenlerimizin birbirine doğru çekildiğiydi.

Belli belirsiz hareketlendiğimde kolunda olan elimi yavaşça geriye çektim. Aynı anda yüzündeki gülümseme silinmiş yerini tatsız bir acıya bırakmıştı. Canını yaktığımı düşünüp korkuyla dudağımı dişledim. "Ah, ben özür dilerim."

Acıyla yumduğu gözlerini açtığında karanlığa sığınıp yüzüme baktı. "Senin bir suçun yok."demişti ağır ağır. Sonra ekledi. "Herifler bayağı hırslı dövdü(!)"

O an beynime dank eden gerçeklikle irkilip hâlâ ona çok fazla yakın olduğumu anladım. Öyle ki bedenim bedenine tam anlamıyla siper olmuştu. Bakışlarımı kaçırıp kendimi iyice geriye çektiğimde ellerimden güç alıp yerden kolaylıkla kalktım. Ama o hâlâ yerde kanlar içindeydi.

"Ben..."dedim kirlenen ellerimi birbirine sürterek. "Yardım çağırayım." Daha cümlem bitmeden hızla geriye dönmüş karanlık sokakta adımlamaya başlamıştım. Ama geriden gelen hırıltılı öksürük sesiyle birlikte yine olduğum yerde kaldım. Ne yapmam gerektiğini bilemez hâldeydim. Usulca geriye dönüp onun hâlâ yerde duran bitkin bedenine baktım. Sanki biri yüreğimi ayakları altına almış ve acımasızca çiğnemişti. O benim yüreğimdi. Ayaklar altında kalan yüreğim.

Öksürükleri giderek şiddetlendiğinde eliyle yerden güç alıp doğrulmaya çalışmıştı. Ama başarılı olamadan yine sol omuzu üzerine yıkıldı. O an hâlâ hiçbir şey yapmıyor oluşuma kızdım ve ani bir soluk alıp ona doğru koştum. Dizlerimin üzerine şiddetle düşüp neredeyse yerde olan başını ellerim arasına aldım. Kör edici karanlığa rağmen onun yüzü kuvvetli bir ampul ile aydınlatılmış gibiydi. Durup yarılan kaşına baktım. Sonra ufak ufak kan sızan dudağına...

Deli gibi ağlamak istedim. Yüzünü göğsüme gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamak.

Bunun yerine baş parmağımla uzanıp kanayan kaşına dokundum. O an acıyla inleyip sertçe bileğimi kavradı. Yalnızca bir nefeslik mesafede olan gözlerimiz doğrudan birbirine bakıyordu. Yutkundum. Aynı anda gözleri kayıp dudaklarıma indi.
Sonra bakışları hâlâ aynı noktadayken kıpırdanıp bileğimi serbest bırakmıştı. Ardından zar zor çıkan sesiyle "Benim için üzülme."dedi.

"Bunu hak ettim."

Zamanın benim dışımda kalan kısmında bir şeyler yapmıştı. Yapmış ve bugünkü hâline zemin hazırlamıştı. Oysa o hep iyi bir adamdı. Bunu hak edecek ne yapmış olabilirdi ki? Kendi kendime bir anlığına durup kanayan dudağına baktım. Kendi dudaklarımı araladığımda içimden çıkan sıcak buhar soğuk havaya karışıp yok oldu. "Yorulma."dedim sakince. Sonra usulca geriye dönüp karanlık içinden ileride ki sokağın ışığına umutla baktım.

F I R A L Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin