BÖLÜM 37: "Sadece bir iz."
Ezbere bildiğim yollardandı, en hasarlı kalktığım düşüşlerim. Sonraki saniyesini bildiğim her şimdinin ağır yaralısıydım. Dizlerim, ellerim, yanaklarım kanlı çiziklerle doluydu. Defalarca kez boy verdiğim bataklığın kire bulanmış çiçeğiydim. Işık saçamayacak kadar sönük.
Oysa, kim bilir belkide kurtuluşum kelimelerde saklıydı. Bir konuşabilsem, ah bir söyleyebilsem belkide kurtulmak mümkün olurdu.Ama ben, dilsizdim.
Onlarcasına bölünmüş yollardandı, kararsızlığım ve sonunda kaybedişlerim. Seçtiğim her olgu, yanlıştı. Olduğum her an, birazda olsa geç kalınmış... Her şeyimle hataydım. Attığım her adım hata...
Ağzıma kapanan o sıcacık dudaklarda, aklımı yeniden yitirmenin eşiğindeydim. Güçlü ve kararlı elleri bedenime dolanmışken, ben onda küçücüktüm. Öyle ya birazda sarhoştum. Hatta biraz değil bayağı sarhoştum. Yinede biliyordumki ben bu anı hiç unutmayacaktım.
Ellerimin durduğu yere sıkıca tutunmak istedim. Artık hiçbir şey açıklamak zorunda kalmadan sadece onunla olmalıydım.Kalbim istiyordu.
Aklım ise düşmanımdı.
Zorda olsa dudaklarımı onunkilerden ayırıp nefes aldım. Onun sıcacık nefesi yüzümün her bir köşesine doluyorken titremiştim. Özlediğim kış gibiydi.
Ağzımdan dökülen bir zehirmişcesine inleyip "Yapmayın."demiştim, sıkıca tutunduğum omuzlarını yeniden kendime çekmemek için benliğimle savaş halindeydim.
Yüzünü bir an olsun geriye çekmeden "İşte yine yaptım."dedi."Aynı hatayı yine yaptım." Hata olarak görüldüğüm bir ruha, delicesine aşıktım. Acizdim. Beni hiç sevmeyecekti. Gözünde hep hata olarak kalacaktım. Hiçbir şey düzelmeyecekti.
Yaşlar dolan gözlerimi sıkıca yumduğumda ellerimi ilk kez oynatıp geriye çektim. Ama o hâlâ beni tutuyordu. Aynı heves, aynı iştahla..."Bırakın beni, yalvarırım bırakın." Sesimden dökülen yıkıntıların altında kaldım.
"Bırakamam. Artık çok geç."
Gözlerimi, kirpiklerimden kopup yanaklarıma dökülen yaşlarla açmıştım. Hâlâ aynı mesafede, yüzüme hüzünle bakıyordu. Anlamsızca iç çekip belli belirsiz "N-ne?"diye sordum. Konuşmamıştı. Bunun yerine dudakları yeniden benimkilere kapandı.
Ezelden beridir bunu bekliyormuşcasına hazırdım. Daima hazır ve istekli. Araladığım dudaklarımla onu kabul ettim. Dili gizli bir evreni keşfe çıkmışcasına hevesli ve cüretkârdı. Elleri hâlâ aynı yerde, bedenlerimiz daha bir yakın..."Sakın benden korkma Fıral."
Nutkum tutulmuş bir vaziyette yalnızca delici gözlerine bakıyordum. Kolları beni öylesine sahiplenmiştiki bi an için ondan hiç ayrılmayacağımı bile düşündüm. Oysa ben, emin olduğum her şeyin acı yenilgisiyle kaplı bir kızdım. Yeniden dudaklarına düşmemek için kendimle saçma bir savaş içindeyken inleyip midemden yükselen ağrıyla yüzümü buruşturdum. "Gi-gitmek istiyorum, lütfen."demiştim. Sesimdeki çaresizliği fark ettiğinde önce kaşlarını çatıp sonrada gülümsedi. "Gideceğiz."
Son duyduğum şey buydu. Son gördüğüm şey o'ydu. Ardından gelen her olguyu hayâl meyal hatırlıyordum. Bedenim benim iznim olmadan bir yerlere taşınıyor, sıcaklığı ruhuma delice arzular uyandıran eller tenimde geziniyordu. Lakin sonra, gözlerim inanılmaz bir hisle yuvalarında döndü.
Kendimi orada buz gibi suya atılmış çaresiz bir et parçası gibi hissetmiştim. Birbirine vuran dişlerimin sesi, tepemde beni boğarcasına akan suyun şırıltılı sesini bastırıyordu. Engel olmak istedim. Ellerimi ıslanıp yüzüme yapışan saçlarıma götürmüş, bir umut bunun son bulmasını istemiştim. Görüşüm sonunda netlik kazandığında ise onu gördüm. Hiç tanımadığım bir kadın tepemde dikilmiş bana bakıyor, elini dayadığı belinden güç alarak olduğu yerde bir sağa bir sola sallanıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. "Sen kimsin? Neredeyim ben?"demiştim. Ama başımdan akıp ağzıma dolan soğuk su yüzünden ne dediğim anlaşılmamıştı. Acıyla inleyip gözlerimi sıkıca yumduğumda inleyerek "Yeter! Beni rahat bırak! Donuyorum!"diye bağırdım. Hemen sonrasında tepemde dikilen kadın suyu kapayıp beni kalkmam için destekledi. Olduğum yerde doğrulduğumda gördüm. Yarı çıplak bir hâldeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F I R A L
Teen FictionYüreğimdeki kırlangıç ile karşımda duran sapana bakıyordum. Gün gelip beni vuracaktı. Ama belki de ölmeye bile değecekti. . . . . 2020/4 ŞUBAT