BÖLÜM 35: "Ölüm Ağıtçıları"

162 12 61
                                    

BÖLÜM 35: "Çok özledim."

(ALİ EREN'in Gözünden)

Binlerce gün geçirdiğim bu dünyaya karşı artık hiç bir şey hatırlamıyor olmak zordu. Tüm duygularınız, hayalleriniz, dünyaya karşı her bir düşünceniz silinmişken... Devam edebilmek zordu.
Aylarca uyuyup, sonunda bir hiçliğe uyanmıştım. Kendi yüzümü dahi hatırlamadığımı biliyorum. Haftalarca süren kas ağrıları, zihinsel bulanıklık.... Her biri çok zordu.

Ama asıl zor olan şey elinize tutuşturulan hayatı sorgusuz sualsiz kabul edebilmekti.

Silinmiş bir zihinde hangi rengi sevdiğinize ya da nelerden hoşlandığınıza dair tek bir iz bile kalmaz. Yeni doğmuş bir bebekten tek farkım, konuşuyor ya da yürüyebiliyor oluşumdu. Bomboş bir defterdim. Sayfalarımı nelerle dolduracağım ise tamamen muammaydı.

Oysa şimdi, tam da bu anda... Kollarım arasında duran bu kız bana dünyadaki en doğru şeymiş gibi geliyordu.

"Oysa.... Öylesine doğru geliyorsun ki."demiştim ona. Gözlerimde sabit kalam şaşkın bakışları arasında darmadağın olmuştum. Bu yaptığım baştan sona yanlıştı. Birbirimizi henüz yeni yeni tanıyorken ben nasıl olmuştu da kendimde bu deli cesaretini bulabilmiştim, bilemiyorum. Tek bildiğim yapmam gerektiğiydi. Bu kız sebepsiz bir şekilde kollarımda durmalıydı.
İyi ama, neden? Lanet herifin tekiydim. Ona bunu neden yapmıştım? Bunu kendime niye yapmıştım?

Yanağında duran avucumu geriye çekme tenezzülü dahi göstermeden gözlerimi kapayıp alnımı onunkine dayadım. Kesik kesik aldığımız her bir nefes birbirine karışıyordu. Sonra bir kez daha konuşup, "Özür dilerim."dedim. "Bunu neden yaptığımı bilmiyorum."
Boğuk çıkan kelimeler onun yüzüne vururken durup nefesini tuttuğunu hissetmiştim. Ardından gözlerimi açıp baktım. Tıpkı benim gibi kendininkileride yummuştu.
Kollarımda ürkek bir kuşmuşcasına kıpırdanıp elini göğsüme dayadı. Oysa beni hâlâ itmiyor, yüzüme sağlam birkaç tokat atmıyordu.

"G-gitmem gerek."demişti.

Kaşlarımı çattım. Sonra hiç istemesemde ellerimi ondan geriye çekmiş kendimi ondan ayırmıştım. Üzerinde duran toz pembe hastane önlüğüyle çok bitkin duruyordu. Sanki düşmek üzere gibi...

Suçluluk duygusuyla yanıyordum. "P-peki ama... Lütfen, lütfen beni..."

Elini öne doğru çıkarıp "Hayır."dedi. "İnanın değmez." Ağladığını ancak yüzüne ay ışığı vurduğunda anlayabilmiştim. Sonrada gidişini izledim. Yorgun adımlarla yeniden hastane binasına girip kapıyı ardından kapadığında olduğum yerde bir süre kaldım.
Sırf kendi kafa karışıklığım yüzünden birine bunu yapamazdım. Ama olmamıştı. Kendimi tutamamıştım.

Gidişinin ardından epey bir uzun zaman geçmişken bile her şey hâlâ tazeydi. Bedeni gitmişti ama sanki ruhu buralarda bir yerlerdeydi. Ürperip etrafıma, tepede parlayan aya ve yıldızlara baktım. Dünya mı küçülmüştü yoksa ben mi patlayacak kadar büyümüştüm?

"Aptal herif!"derken yumruk yaptığım elimi öfkeyle ısırdım. "İyi halt yedin!"

Bir süre daha orada kalıp manzarayı seyretmiş, sonrada gecenin sabaha en yakın saatinde yeniden hastaneye girip o odanın kapısına kadar gelmiştim. Koltukta uyuyakalan iki adama göz ucuyla bakıp hâlâ uyuduklarından emin olduktan sonra çocuksu bir korkuyla elimi kapı koluna uzatmıştım. Ya hâlâ uyanıksa?

Sıktığım dişlerimin arasından kendi kendime öfkeyle soludum. "Defolup gitsene artık."

Gidecektim. Ama onu son bir kez daha görmeliydim.

F I R A L Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin