BÖLÜM 17: "Ayın on altısı..."
Doğduğum ve bir şeyleri anlamaya başladığım günden beridir, ben her şeyi babamdan öğrendim.
Bir karıncaya nasıl merhamet edilir ya da bir çiçek toprağında nasıl güzeldir...
Sonra sevmeyi...
Ben sevmeyi babamdan öğrendim.Şimdi öğrendiğim şeyin sınavındaydım ve en acısı da kazansam bile kaybedecek oluşumdu.
Gözlerim ilk kez bir sabaha daha başka açılmıştı. Bu sabahın hissi daha bir güzeldi. Kuşlar...
Başka türlü ötüşüyordu.Nedenini gözlerimi aydınlığa ilk açışımda anlamıştım. Ali Eren, hemen yanımda uyuyordu. Rüyada olduğumu düşünüp ellerimi gözlerime götürmüştüm. Ama hayır. Gerçekti.
Şaşkınlıkla irkilip saniyeler içinde kendime geldiğimde derin bir nefes alıp başımı tekrar yastığa bıraktım. Doğru ya gece birlikte uyumuştuk. Üçümüz.O henüz uyuyordu. Uyurken bile güzeldi.
Arada bir ağır ağır inip kalkan göğsüne bakıyor sonra yeniden kirpiklerine odaklanıyordum. Aynı zamanda aynı yerde ve aynı yataktaydık. Aramızda bir kişilik boşluğa bakıp usulca gülümsedim. Sonra içten içe kendime kızdım. O uyanmadan kalkıp gitmeliydim. Ama ne bedenim ne de bacaklarımda zerre kıpırtı yoktu.
Bakışlarımı yavaşça kaldırıp duvarda asılı duran saate baktım. Henüz yeni dokuza geliyordu. Ama Vildan anne bizden önce uyanmış ve gitmişti bile.
Gözlerim hüzünle inip tekrar onu bulduğunda kıpırdanıp elimi yastığın altına koydum. Evet bu yanlıştı. Ama doğrular kimin umurundaydı ki?
Bir süre daha öylece durup sessizlik içinde nefes alış verişlerini ve yüzünün her bir köşesini izledim. Sonra içinde bulunduğum anın inanılmazlığını düşündüm. Hayat beni kaçtığım yöne, ona doğru itiyordu. Bir daha yüzünü bile göremem dediğim hâlde kendimi yine ancak onunla buluyordum. Yine birlikteydik. Hemde hiç ummadığım bir hâlde.
Sonunda kıpırdanıp yönünü bana doğru döndüğünde hemen gözlerimi kapadım. Onu izlediğimi görse utancımdan tek kelime dahi edemezdim. Sakin kalmaya çalışarak beklemiştim. Nitekim sonunda nefesinde ki düzen de bozulmuş tamamen uyandığını anlamıştım. Ama kımıldamıyordu. Belki bir iki belki üç dakika boyunca gözlerim kapalı bir hâlde durmuştum. Kendi kendime acaba yine uykuya mı daldı diye düşündüm.
Beklemenin bile zor geldiği anda usulca kıpırdanıp kesik bir nefes almış ve gözlerimi yavaşça aralamıştım.Gözleri gözlerime çizilmiş gibiydi. Aldığı nefes yüzüme vuruyorken mağrur bir ifadeyle gülümsedi. Güneş aynı günde ikinci kez doğdu.
İkimizde hareketsiz bir şekilde yatıyorken sonunda konuşup "Günaydın Kırlangıç."demişti.
Gülümsedim ve fısıldarcasına "Günaydın."dedim. Meğer onunla gün bir başka ayıyormuş, bilemezdim. Öğrendim.Biliyordum ki uyandığı andan beri beni izliyordu. Tıpkı benim yaptığım gibi.
İçimde açan bahar çiçeklerini koklarcasına derin bir nefes alıp yastığımın altında olan elimi çektim. Aslında sonsuza kadar bu anda kalmak istiyordum. Yine de gözlerimi ondan çekip aramızdaki hiçlik mesafeyi acımasızca açtım ve usulca doğrulup sırtımı ona döndüm. Yataktan sarkıttığım bacaklarımı uzatıp ahşap zemine temas ettiğimde tanıdık acı yine gelip göğsümün sol yanına oturmuştu.Sonra onunda kalkıp yatağın diğer tarafında oturduğunu anladım. Ardından boğazını temizleyip "Annem..."dedi. "Erken kalkmaya alışıktır."
Görmediğini bilsem de başımı aşağı yukarı salladım. "Keşke bizide uyandırsaydı."dedim sakince. Oysa içim bambaşka diyordu. Umursamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F I R A L
Novela JuvenilYüreğimdeki kırlangıç ile karşımda duran sapana bakıyordum. Gün gelip beni vuracaktı. Ama belki de ölmeye bile değecekti. . . . . 2020/4 ŞUBAT