BÖLÜM 12: "Kâğıttan Uçak.."

568 34 27
                                    

BÖLÜM 12:  "3.Cadde '00:00' Son Yıldız"

Biz insanız...
Olmayacak ne varsa gider ona tutuluruz. Yanlış olan ne varsa inatla ona koşarız. Onlarca insanı mutsuz eder yine de mutlu oluruz. İnsanız biz! İnsan olabilmeyi bir türlü beceremeyenleriz.
Her birimiz alelade bir günün herhangi bir saatinde yitiririz, masumluğumuzu... Bilmeden günaha bulanır, ufacık bir noktayken devasa ünlemlere dönüşürüz. Çözülemeyen sorunlara bürünür tüm benliğimiz. Birilerinin nefret ettiği, kimilerinin kocaman yaralarına sebep...
Biz insanız....
Anlık mutluluklar için daha yeni açmakta olan gonca gülü canice koparanlarız. Kaldırımda denk geldiğimiz karınca yuvalarının üzerinden sadece bir saliselik zamanda geçip giden katilleriz.
Tek bir günde kaybederiz çocukluğun getirimlerini... Tek bir günde büyürüz.
İnsan olabilmek derin meseleyken biz o derinlikte boy bile veremeyenleriz.
Düşünemeyenleriz.
Farkedemeyenler...
Zamanında yaptığımız şeylerin birgün dönüp önümüze sunulacağını akıl edemeyenleriz. Kendi hatamızdan kimi zaman pişmanlık bile duymayanlarız.
Pişman değildim.
Yaptığım şeyden asla pişman olmayacaktım da...
Hayat bana onun kokusunu duymayı son kez sunmuşken reddedemeyecek kadar bencildim.
Zayıftım.
Yenik...
Yine yenilmiştim. Ama kendime değil, bir başkasına. Ben, ona yenilmiştim.

Seni seviyorum...
Sadece iki basit kelimenin bir araya gelmesinden ibaretti. Yani, öyle olmalıydı. Ama hayır. Öyle değildi. Zaten dünyanın en anlamsız kelimesi dahi olsa onun ağzından çıktığında anlamlara boğulurdu. Tıpkı benim boğulduğum gibi.

Beni seviyordu. Bende onu seviyordum. Hemde nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde. Sahi, ben ne ara bu kadar çok sevmiş, bağlanmıştım?
Bilmiyorum.
Diğer herşey gibi bununda cevabını bilmiyorum. Zaten az kalsın hayatta en iyi olduğum şeyi de yapamayacaktım. Onun ellerinden kurtulup, kaçamayacaktım. Oysa ben, ilk kez kaçmak istemiyordum.

Sadece mecburdum.

Kaçtım.

Şimdi ondan kilometrelerce uzakta, alelade bir evin balkonundayım. Gün geceye dönüyor. Gözüm yolda. Ama biliyorum ki gelmeyecek, gelemeyecek.

Uzunca bir vakittir dayandığım demir korkuluğa göz ucuyla bakıp üzerine düşen akşam güneşini seyre durmuştum. Ben bu şehirde doğmuştum. Buraya aittim. Ama neden kayıpmış gibi hissediyordum ki?
Bunun cevabını biliyordum. Biliyordum ama kabullenmek istemiyordum.

Kendi kendime düşünürken hemen yakından gelen sesle irkilip duruşumu dikleştirdim. "Tuhaf bir tesadüftü."dedi babam. Balkon kapısına dayanmış bana tuhaf tuhaf bakıyordu. O an aklıma beni Ali Eren ile dans ederken görmüş olma ihtimali geldi. Ama hayır. Bizi görmemişti. Sadece birkaç saniye ile saçma sapan bir durumdan kurtulmuştum.

"Öyle."dedim belli belirsiz bir soluk alıp. Bir tuhaflık olduğunu o da biliyordu. Ali Eren'in orada oluşunun sadece bir akraba uğurlama töreni olmadığını anlamıştı. Ona, "Seni burada görmek ne güzel."demişti babam. Ama hayır. Yalan söylüyordu. Ali Eren'i orada, benim yanımda görmek hiç hoşuna gitmemişti. Aslında babam, onu seviyordu. Ama olayın gerçek yüzü bizi mecburi bir korkuya itiyordu.

"Uğurladığı akraba kimdi acaba?"dedi bu kez. Şuan konuşmak istediğim en son konu bu iken şimdi tam da göbeğine düşmüştüm. Usulca omuz silkip yüzüne ifadesizce baktım. Ama onun vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu.

"İnsanlar neden size bakıyordu?"

İşte buna verecek herhangi bir cevabım yoktu. Usulca arkamı dönüp doğrudan birkaç arabanın gelip geçtiği yola odaklandım. Babam anlayışlı bir adamdı. Nitekim daha fazla konuşmak istemediğimi anlamış sadece susup tekrar içeri dönmüştü.

F I R A L Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin