*Multimedyada Ali Eren *
BÖLÜM 2: "İyiliğin karşılığı yalnızca iyiliktir."
Yapılan tüm planlar alt üst olabilir. Kurulan hayaller yıkılabilir. İnsanlar gidebilir. Bu hayatta herşey olabilir. Ama ben bu kadarını beklemiyordum.
Nasıl oldu da dün kalbini kırdığım adam bugün karşıma öğretmenim olarak çıktı? Nasıl oldu da o kutu hiç şaşmadan benim sırama gelebildi?
Tüm ders boyunca şaşkınlığımı atlatmak için çabaladım. Elimi koyacak yeri bile bulamaz hale gelmiştim. Aslında dikkat çekmekte istemiyordum. Hemen masasının önünde oturmama rağmen bana baktığı da yoktu. Sanki özenle bakışlarını başka yönlere çekiyor gibiydi.
Neden böyle saçma hissediyorum?
Sıkıca kavradığım kalemi boş sayfa üzerinde bastıra bastıra gezdiriyor anlamı olmayan bir sürü şey yazıp çiziyordum. O tahtada ders anlatırken ben ona bakamadım. Oysa ders dinlemek için bakabilirdim. Ama ya göz göze gelirsek?
Arkasını sınıfa döndüğü sırada onu inceleme fırsatını bulmuştum. Farkında olmadan elimdeki kalemi deftere o kadar çok bastırmışım ki bir anda kırılınca neye uğradığımı şaşırdım. Allah'tan bunu kimse fark etmemişti. Bir süre sonra akıllı tahtayı kapayıp masasına yöneldi. O yaklaşınca ne yapmalıyım diye düşündüm.
Sınıfta hafifçe bir hareketlilik olduğunda oturduğu yerden hafifçe geriye yaslanıp konuştu.
"Ders henüz bitmedi, kaynamayın gençler. Yoklama alacağım."Başını eğdiğinde yüzüne gelen saçlarını usulca geriye çekip isimleri saymaya başladı. Sıra bana geldiğinde ne yapmalıydım?
"Fıral?"deyip gözleriyle sınıfı süzdüğünde bir anda ayağa kalktım ve tüm ciddiyetimle "I'm here!"dedim.
Harika! Edebiyat dersinde İngilizcenin işi ne?Sonra aynı ciddiyetle yerime oturdum. Arka sıralardan gelen kıkırdama sesleriyle birlikte gözlerimi sıkıca yumduğumda o hafifçe öksürüp onları susturdu. Kendimi daha fazla rezil edemezdim herhalde(!)
Ders bittiğinde bile gözlerimi diktiğim yerden hiç ayırmamıştım. Bir süre öylece durdum. Sonra sıramın altında duran kutuyu tekrar elime alıp kapağını açtım. Anlamlandıramadığım şeyler beynimi yiyip bitirirken burada böylece oturmak saçma olurdu.
Kaskatı kesildiğim yerden hızla kalkıp sınıftan çıktım. Onu bulma ihtimalimin en yüksek olduğu yer hiç şüphesiz ki öğretmenler odasıydı. Ama onca öğretmenin içine girip onunla konuşamazdım. Zaten ben öğretmenler odasınada giremezdim. Çünkü garip bir şekilde öğretmenler odası fobim vardı. Ve yıllardır yenememiştim.
Alt kata indiğimde onu dışarı çıkarken gördüm. Derin bir nefes alıp hızlı adımlarla arkasından gitmeye başlamıştım. Ama ne konuşacağımın provasını dahi yapmamışken bu denli cesur olmak bana güç veriyordu.
Bahçeye çıktığında önce bir arabanın yanına gidip arka koltuğundan birkaç dosya aldı. Muhtemelen bu onun arabasıydı. Öyleyse neden dün taksiyle gitmiştik? Belki de rahatsız olmamdan çekinmistir.
Kendimi belli etmemeye çalışarak arkasından yürüyor konuşabileceğimiz kadar sessiz bir yere gitmesini umuyordum. Sonra daha sakin bir ara sokağa girdiğinde bir anda durdu.
O durduğunda bende durdum. Ama kendimi gizleyecek hiçbir yer yoktu. Resmen kabak gibi ortada duruyordum. Sonra usulca arkasını döndü ve beni görmesiyle birlikte başına geçirdiği kapüşonunu geriye çekti."Hasta olacaksın."dedi düz bir ifadeyle. Böyle söylediğinde üzerimde montumun olmadığını farkettim. Her neyse şuan konumuz bu değildi. En başından beri onu takip ettiğimi biliyormuş gibi bir hali vardı. Ama sanki benimle oynamaktan zevk alıyordu. Oysa ben hiçte zevk filan almıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F I R A L
Teen FictionYüreğimdeki kırlangıç ile karşımda duran sapana bakıyordum. Gün gelip beni vuracaktı. Ama belki de ölmeye bile değecekti. . . . . 2020/4 ŞUBAT