BÖLÜM 22: "İmtihanlar Ve İntiharlar."

390 24 83
                                    

Hayırlı ramazanlar canlarım. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ben çok iyiyim:))) ve size özel bir bölüm alıp geldim. Bazı kısımları silip silip baştan yazsamda sonunda bitti. Nihayetinde bu bölüm Fır-Al çiftine özel bir bölüm olacak. Umarım beğenilir. Daha fazla uzatmadan bölüme geçelim.

Keyifle...

BÖLÜM 22: "İyi olacaksın..."

Ölüm ile aramda yalnızca bir uykuluk mesafe varken hayata dair son çabam, gözlerimi açık tutmak zorunda olmaktı. Uyuyunca geçiyor dedikleri yerin tam ortasında bir yerde gitmek ile kalmak arasında sıkışıp kalmıştım. Bir yanım gitmeyi delicesine arzularken diğer yanım ruhumun çatlamış köşelerinden bana doğru 'Kal' diyerek bakıyordu.

Kalmak istiyordum. Çünkü, daha yaşamak istediğim pek çok şey vardı. Ama diğer yandan da devam edecek gücüm yoktu. Yine de korktum. Ölmek nasıl bir şeydi?

Ölüm bu deponun bir yerlerinde köşeye sinmiş beni sinsice izliyorken durup derin bir nefes aldım. O iğrenç kan kokusu artık beni rahatsız etmiyordu. Soğuk ise kendini bana iyiden iyide alıştırmıştı. Dudaklarım kurumuş, tüm uzuvlarım buz kesmişken acıyla inleyip bakışlarımı ileride duran kapıya çevirdim. Ne zamandır buradaydım? Sabah olmuş muydu? Biri beni kurtaracak mıydı? Onlarca soru öbeği kafamın içinde buz kütlesi halini alırken son gücümle olduğum yerden kalkmaya çalıştım.

Ama yapamadım.

Ayak parmaklarım sızlıyordu. Ellerimin etrafını çevreleyen demir zincir ise bileklerimi çoktan morartmıştı bile. Ya da belki de donmaya başladığım içindi. Bilemiyorum.

Titreyen dişlerimi sıkıp sessizce "Üzgünüm."dedim. Ardından gözlerimden boşalmaya başlayan yaşların ılık sıcaklığıyla ürperip tekrar olduğum yerden kalkmaya çalıştım. Yine olmadı.

Burada donarak ölecektim.

Bu gerçeklik ruhuma artık hiç olmadığı kadar yakındı. Ölümü boğazımda hissediyordum. Ölüm her şeyden daha soğuktu.
Kirpiklerimde ki soğuk yaşları hissettim. Bu, o çok sevdiğim soğukluk değildi. Bir kış çiçeği karı, yağmuru ve rüzgârı severdi. Oysa şimdi kanımı donduran bu şey, acımasızdı.

Durup tek bir ses duymayı bekledim. Tek bir çıt bile çıkmıyordu. Hâlâ aynı gecede miydik? Yoksa günler mi geçmişti? Sahi, ne zamandır buradaydım? Anımsayamıyorum. Soğuk tüm düşüncelerimi yok ediyor gibi. İçimdeki boşluğu bile donduruyor gibi...

Uykum vardı. Zaten delicesine yorgundum. Ne kadar dayanırdım? Dayanmalı mıydım? Ölürken canım acır mıydı?

"Korkuyorum anne."

Ağzımdan inlemeye benzer bir ses çıkmıştı. Ardından bir kez daha kıpırdanıp başımı yukarı kaldırdım. Görünen tek şey uzun beyaz ışıkla parlayan floresan lambaydı. Yutkunup başımı tekrar indirdim. Ölümü beklemek garipti. Belirsiz bir ölümü beklemek ise daha da garip. Belki de çoktan ölmüştüm. Belki de ruhum sonsuza dek burada kalacaktı. Hayır. Hayır. Hayır. Sanırım yalnızca donmuyor aynı zamanda deliriyorum da...

Uzanıp birbirine bağlı olan ellerimi sol göğsümün üzerine bastırdım. Kalbim hâlâ atıyor olsa da kendimi hiç canlı hissetmiyordum. Üstelik böylesine uykum varken direnişim uzun süremezdi. Korkuyordum. Hiç korkmadığım kadar çok korkuyordum.
Ellerimi dizlerim üzerine indirip gözlerimi yumdum. Artık gücüm yoktu.

Göz kapaklarımın ardında bıraktığım ışık yavaş yavaş bilinmez bir karanlığa kucak açtığında ağırlaşan başımı usulca yana doğru yatırdım. Uyumak istiyordum. Saatlerce, günlerce uyuyup dinlenmek...

F I R A L Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin