Zamanı Durdurmak ve Gerçek Mutluluğun Formülü

377 46 235
                                    


Zamanı Durdurmak ve Gerçek Mutluluğun Formülü



Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
"İyiyimler" yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni...

Özdemir Asaf, Eskisi Kadar Özlemiyorum Seni


Bazı anlar bizi geçmişe götürür. Bilirsiniz, şu hüzünle harmanlanmış buruk anılardan biri hiç beklemediğiniz anda aklınıza gelir. Hafızanın toz tutmayan raflarından birinde özenle saklanmış o an sanki özellikle sizin huzurlu hissettiğiniz anda ortaya çıkar. Genellikle bu duruma hazırlıksız yakalanırsınız. Eğer kalabalık bir ortamdaysanız yüzünüze zoraki bir gülümseme koyarsınız ancak gözlerinizi bir sis kaplar. Yalnızsanız ise gözyaşlarınızı tutmanız normalde olduğundan çok daha zordur.

Tam da böyle bir an yaşanıyordu iki katlı beyaz yazlık evin balkonunda. Oturduğu soğuk balkon mermerinden güneşin binlerce tona bürünmüş ışıklarının yavaş yavaş köpüren dalgalara batışını izliyordu genç kadın. Kumral, hafif dalgalı saçları omuzlarına doğru salınıyordu; masal kitaplarında anlatıldığı gibi kar beyazı bir teni vardı. Burnunun ve elmacık kemiklerinin üstüne hafif hafif dağılmış çilleri vardı. Kahverengi gözleri buğuluydu. Yanaklarından asaletle süzülen gözyaşlarını silme zahmetinde bulunmadı. Gözlerini diktiği noktada eski, siyah beyaz bir film oynuyordu. Belki çocukluğundan ya da sadece birkaç gün öncesinden kalmış o an, asırlar öncesinden gelmiş kadar uzaktı şimdi ona.

Bilge, o akşamüstü o balkonda hangi buruk anı hatırladığını kendi de bilmiyordu. Hatırlanacak çok şey vardı. En yakın arkadaşınızın doğum gününü unutmamak için uğraşmanız gibi bir şey değildi. Daha özel, daha gizli bir şeydi bu. Hatırlamak istemediği ama sürekli hatırladığı bir şey... Böyle akşamüstlerinde içine hep böyle özel, gizemli bir his çökerdi zaten. Bazen nefret ederdi bundan, bazense iyi gelirdi. Her iki şekilde de gözyaşlarını tutamazdı, tıpkı o an olduğu gibi.

Üşütmeyen ılık bir rüzgâr tıpkı yemyeşil ağaçların yapraklarını salladığı gibi saçlarının arasından geçti. Derin bir nefes, denizin rüzgarla uzaklara taşınan o dostane kokusu ciğerlerine doldu. "Ne melankolik!" iç sesi böyle haykırıyoruz resmen. Güneşin son ışıkları da yavaş yavaş gidiyordu artık. En fazla beş dakikadır buradaydı. Fazlası ya da azı değil. Geldiğinde batmaya yeni başlamış güneş beş dakikada sırra kadem basmıştı. Dünyadaki tüm güzel şeyler böyleydi. Dakikaları bırakın, saniyeler içinde bir şeyler göz ile görülemeyecek konuma geçiyordu. "Aslında," dedi kendi kendine, "Tüm güzel şeyler o anda kalmalı." Güneş tam batarken durmalıydı mesela... Ne yükselmeli tekrar gök kubbeye ne de karışmalıydı karanlık derinliğe. Zamanı durdurmak... Zamanı sonsuza dek bir anda dondurmak, hep o mutluluk ile ömür boyu yaşamak...İnsan bunu istiyordu hayatında. Doğru değildi belki, Bilge de bunu en az bir başkası kadar iyi biliyordu. Ancak insan bencil bir varlıktı işte. Hep mutlu olmak istiyordu. Mutluluğu, gerçek mutluluğu, ararken geçiyordu hayatlar.

"Sonsuz mutluluğun sonu, şu cümleyi ilk kim kurduysa o kadar doğru söylemiş ki..." Kendi kurduğu cümleyi tamamlayamadan mermerin üzerinde duran telefonu son zamanlarda en sık dinlediği şarkı ile çalmaya başlamıştı. Hani bazı şarkılar vardır, hayatınızın belli dönemlerinde hep en sık dinlediğiniz şarkılar listesinin başında olur. İşte o şarkılardan biriydi Fix My Makeup. Ne zaman dinlese aynı duygu seline kapılıp gittiği şarkıydı. Telefonun ekranında Mira ve bir sürü kalp emojisi çıktığında daldığı tüm o düşüncelerden bir anda kopuverdi. Birkaç dakikalığına da olsa yaptıkları planı unutmuştu. Telaşla açtı telefonu tam da düşündüğü gibi heyecanlı bir sesle konuşan bir Mira vardı telefonun diğer ucunda. "Hazır mısın? Bak, çıkacağım evden birazdan."

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin