(❦)
Bir Yaz Sabahı ve Bir Sahil Sohbeti
☾ ⋆*・゚:⋆*・゚:✧*⋆.*:・゚✧. : ⋆*Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Nazım Hikmet Ran, Japon Balıkçısı
Alarmın sinir bozan ve bir kere duyulduktan sonra tüm sabahı huysuz geçirmenizi sağlayan o rüya katili sesi odada yankılanmaya başlamadan sadece birkaç dakika önce Bilge'nin gözleri aralanmıştı. Gün ışığı usul usul odaya giriyordu. Yastığın altında kalmaktan uyuşmuş kolunu ovuşturarak yattığı yerden doğruldu. Kakülleri birbirine girmiş, gözleri hep olduğu gibi yeni uyandığını belli ederek küçücük olmuştu. Tamamen uyanıktı ancak yuvarlak hatlara sahip yüzündeki görüntü büyük bir tezat oluşturuyordu. Vasistas olarak bıraktığı camdan yeni doğan güne ait soğuk esinti doluyordu odaya. Yataktan çıkıp, hala yarı kapalı olan gözleri ile etrafa bakındı. Kötü bir alışkanlık olsa da hep yaptığı gibi parmaklarını çıtlattı.
Üzerindeki pandalı pijamalarla birlikte odasından çıktı. Evde kimse yoktu, zaten olsa da bu saatte kimse uyanık olmazdı. Aklına ilk gelen şarkıyı mırıldanarak merdivenleri üçer beşer indi. Dedesi orada olsaydı düşeceğini söyleyen felaket tellallıklarından birini yapardı. "Neyse ki burada değil," diye düşündü, "eğer burada olsa kesinlikle panik atak geçirirdi bu halimi görüp.". Anneannesinin kendisine aslında dört yıl önce için verdiği bir söz fazla gecikmeli de olsa tutulmuş ve o yaz bir süreliğine evde tek kalıp istediğini yapmasına izin verilmişti. Geleli sadece iki gün olmuştu ama şimdiden kendinden sekiz yaş küçük kız kardeşini özlemişti. Sevgi zaten böyle bir şeydi. Yeni ayrılmış da olsan özlemi yüzyıllık bir ayrılıkmış gibi hissettirirdi.
Kendini kahverengi L koltuğa atmadan önce mutfak adasının üzerindeki meyve tabağından yeşil bir elma alıp yıkamıştı. Elmanın o ekşi tadı yüzünü ekşitmesine sebep olsa da aslında bundan hiç de rahatsız değildi. Bilge, kendini bildi bileli ekşi tatlara bayılırdı. Yarım limonu düşünmeden ısıra ısıra yediği bebeklik videoları da bunun en büyük kanıtıydı. Tuhaf ama hoş bir detaydı bu onun için. Yine kahverengi olan sehpanın üzerindeki bilgisayarın ekranını kaldırıp açma tuşuna bastı. Elmasını yemeye devam ederken üzerindeki uyku mahmurluğu da yavaş yavaş kalkmıştı. Gelen mesajları kontrol ettikten sonra sahile inmeyi düşünüyordu. Küçüklükten kalan bir başka alışkanlığıydı bu: Sabah erken saatlerde sahile inmeyi seviyordu. Sahil sıklıkla bomboş ve huzur dolu oluyordu. Dalgaların muhteşem bir ahenkle kıyıya ya da kayalara vuruşunu dinlemek, eğer şanslıysa sahilde onu bekleyen birkaç sokak köpeği ile oynamak ve yalnızlığın ortasında kendi ruhunu dinlemek... Tüm bunlar sabah erken saatte sahile gitmesini fazlasıyla güzel bir şekilde açıklıyordu. Yine de onun için en anlamlı olanı anılardı. Küçüklüğünden beri itina ile biriktirdiği anılar o sahildeki kumların üzerinde boylu boyunca uzanıyordu. Biraz acı vericiydi ama istemsiz bir mutluluk da sağlıyordu bu durum. Bir daha geri gelmeyecek zamanlarla ve insanlarla olan birçok anı o kumdan mezarlıkta gömülüydü. Ve ne zaman orada yalnız olsa hepsini tekrar yaşıyormuş gibi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Umutlar Daktilosu ❦
Teen Fiction❝ "İstesen de unutamazsın ki sen onu... Hiçbir his senin ona duyduğun sevgiyi değiştiremez. Hiçbir hissin gelmesi ya da gitmesi onunla senin arandaki bağı kopartamaz. Hem eğer Aslan Kral'daki gibi sevdiklerimiz gökteki yıldızlar olup bizi izliyorlar...