(❦) Sözde Namusunuzu Da Bavulunuza Koyup Öyle Gidin

26 6 15
                                    

()

05.07.2021 Sözde Namusunuzu Da Bavulunuza Koyup Öyle Gidin

Yazar: @küçükumutlardaktilosu


*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

Ah, ah annem
Bugün öldüm ben
Bir düğmeyle
Delip geçti tam göğsümden


Tahrik olmuş
Aklı durmuş
Davetkarmış her halim
O masum, ben namussuz


Çaldığınız hayallerim
Bağladığınız ellerim
Kimse duymadı sesimi
Kaç kez öldürdünüz


Gömdünüz konuştunuz
Hapse girip çıktınız
Elleriniz kollarınız hala sürüyor
Tecavüz

Ah, ah annem
Bugün vuruldum ben
Bir an yıllar sürdü
Kan yağdı gökyüzünden



Kendi aczini bana
Yükleyip rahatlamak
Sözde namusunuzla
Kaç kez öldürdünüz

Gömdünüz konuştunuz
Öyle kirli ruhunuz
Sahte namusunuzla hala sürüyor
Tecavüz


Ah, ah dünya
Bir doğurdun, bin öldürdün
Gücüm yetmedi
Kendine iyi bak dünya

Şebnem Ferah, Sözde Namus


Merak ediyorum, hiç mi utanmıyorlar kendilerinden? Hiç mi acıma duyguları yok? Ne kadar düşünürsem düşüneyim benim aklım almıyor, nasıl bu kadar insanlıktan çıktılar, çıktık? Küçük çocukların çığlıklarına kulaklarını tıkamayı nasıl başardılar? Şiddet gören kadınlar için üç maymunu oynamayı nasıl başardılar? Katilleri, istismarcıları nasıl serbest bıraktılar? Bunları yaparken hiç mi utanmadılar? Hala da devam ediyor, ben kendimi en güvende hissettiğim yer olan odamda bunları yanımda bir bardak kahve ile yazarken, siz bunları artık her neredeyseniz okuyup çayınızı yudumlarken. Hala devam ediyor ve kimse, A'dan Z'ye hiç kimse, hiçbir şey yapmıyor. Bir şeyler yapmak isteyenlerin önünde duvarlar var. Ancak Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarında muhtemelen hiçbir işe yaramayan şeyler paylaşabiliyoruz. Ve bunların çoğunda zanlının değil mağdurun kimliği geçiyor, yani bir şekilde o suçun parçası oluyoruz, asıl olanı uzaklaştırıyoruz. Gerçeklerle yüzleşmekten nedense herkes korkuyor. Kimse de çıkıp demiyor, biz ne yapıyoruz şimdi, diye. Azıcık perdeleri aralasak ve görsek sokaklarda olanları; sokaklara sinmiş kanları, ölümleri, cesetleri, çocukların ve kadınların ruhlarını görsek mesela veya orada kime zarar verildiyse onun yüzünü... O acılı yüzleri görsek, o yardım arayan ama tüm kapılar yüzlerine kapatılmışları görsek. Belki biraz olsun vicdanımız sızlar diyorum. Belki biraz olsun insafa geliriz. Neden biz diyorum biliyor musunuz? Çünkü bizim toplumumuz ancak biz olmaktan anlıyor ama biz olmaktan anladıkları benim biz olmaktan anladığımdan uzak, benliğe sahip olmadan biz olmaya programlanmaktan ibaret. Topluluk ne derse, neye inanırsa ona uymaktan ibaret bir biz anlayışı var. Gerçek his ve düşüncelerden uzak... Ama kime sorsanız bu onların saf ve biricik benliklerine ait düşünceleri, oysa hiçbiri saf ve biricik bir benliğe ait değil. Herkesin sahte benlikleri var, gerçek benlikten uzak. O benlikleri öyle bir narsistleştirmişiz ki artık gerçek benlik ezilip büzülmüş, yok olmaya yüz tutmuş ama bir türlü gidememiş durumda. Biz olalım derken yok etmişiz bizi. Bırakın ben olmayı biz bile olmamışız, oysaki toplumca hoş görülen ve kolay bulunan hep biz olmaktır. Hak yemek de istemem, biz olmuşuz olmasına ama olduğumuz şey bir canavardan bile beter olmuş. Olduğumuz şey; cinsel istismara uğrayan engelli bir çocuk bağırıp karşı koymadı diye tecavüzcüsünü serbest bırakmaktan, yaşadığı istismarı resmetmek zorunda kalan çocukların istismarcılarını serbest bırakmaktan, sayısız defa korunma talep etmiş kadınları sudan bahaneler ile evlerine yolladıktan sonunda siyah beyaz bir üçüncü sayfa yazısında görmekten, sevgilisiydim veya kocasıydım veya namusum kirlendi gibi yine sudan bahanelere indirim verip suçluyu o mahkeme salonundan gülümseyerek çıkartmaktan, el alem denen bitmeyen çile yüzünden şiddet görenleri susturmaktan, haklıyı bir uçurumdan aşağı itip haksızı tahtlara koymaktan ileri gidememiş. Buna ancak ne denir biliyor musunuz? Sözde namusunuzu da bavulunuza alıp gidin, defolup gidin artık, denir. Ama doğru... Bu ülkede tecavüzcüye tecavüzcü dedi diye mahkemeye verilen insanlar var. Haklısınız korkmakta. Ben de korkuyorum bazen. Ama ne için korkuyorum biliyor musunuz? Ya bir gün o sustuğum şeyler benim, kardeşimin veya sevdiğim başka birinin başına gelirse diye. Sindirildik, korkutulduk. Hala da böyle, biliyorum. Nereye kadar bu böyle sürer? Nereye kadar bu korku ile yaşayacağız mesela? Gece sokakta tek yürümekten az da olsa çekinmediğini söyleyebilen bir genç kız olduğundan emin değilim mesela. İstediği kıyafeti giymekten az da olsa çekinmeyen bir kız olduğundan da emin değilim. Çekinmese bile o babası veya dedesi yaşındaki adamın iğrenç bakışı yüzünden midesi bulanmayan yoktur. Hazır kıyafet konusu açılmışken eklemek isterim ki bu sadece açık giyinmeyi tercih eden kadınlar ve kız çocukları için geçerli değildir. Başörtü takmayı, kapalı giyinmeyi tercih etmiş kadınlar ve kız çocukları da aynı oranda istismara uğrar. Çünkü istismarın asıl sebebi hiçbir zaman kıyafet tercihleri olmamıştır. O sadece bir bahanedir ve nedensizce kabul görür toplumda. Mrs. Hammurabi diye bir Kore dizisi vardı, başrol olan kadının eteğine çok kısa dendiğinde kadın çarşaf giyip geliyordu ve dediği şey "Şimdi erkekler bir yanlış yapmazlar, değil mi?" idi. Dizinin vermek istediği mesaj çok farklıyken halkımızın insanlarının olayı din ile dalga geçmeye çekmesine ne kadar kırılmıştım. O sahnede anlatılmak isteneni anlamamış kişiler için ufak bir dipnot geçiyorum: Açık ya da kapalı giyinmem benim seçimimdir. Açık da giyinsem kapalı da giyinsem herhangi bir "yanlış" yapacak kişi iki şekilde de yapar. Kıyafet bu tarz durumlarda bir ölçüt değildir. Dizide din ile ilgili herhangi bir aşağılama yoktu ama herkes asıl olay dışında çarşafın bir dini yaşam biçimi olduğunu ve alaya alındığını söylemişti. (Ki başörtü takan, çarşaf giyen veya herhangi bir şekilde kapalı bir yaşam sürmeyi tercih eden kadınların bir şeyi veya bir dini sembolize ediyormuş gibi ayrımcı bir muameleye tabi tutulmasını asla onaylamıyorum.) Açık olanların istismara uğrayacağı tam bir saçmalık tıpkı kapalı olanların asla istismara uğramayacağı ile ilgili olan düşüncenin tam bir saçmalık olması gibi. Nedense bizim toplumumuz kategorize etmeyi ve bunlar üzerinden genel yargılar çıkartmayı kendine hak bilip savundukları yanlışları doğru gibi görmekten hiç usanmadı bu zamana kadar. Ancak inanıyorum ki bir gün usanacaklardır. Yoksa bırakın ülkemizi, dünyada da yaşanmaz. Çünkü bunlar sadece bizim ülkemize ait sorunlar değil, tüm dünyaya ait sorunlar. Sadece ben kendi doğup büyüdüğüm ülkeyi en iyi bildiğim için ondan bahsetmeyi uygun buluyorum. O kadar dolmuşum ki değerli okuyucum, daldan dala atlıyorum galiba. Lütfen bunu yazanın her gün böyle kan donduran haberlerle uyanıp, böyle kan donduran haberlerle uyuyan genç bir kız olduğunu unutmayın. Söylediklerimi ağrı bulabilirsiniz belki. Belki gerçekten de ağırdır da zaten. Ancak bazen gerçekle yüzleşmek için sert oynayıp ağır konuşmak gerekir. Lafımı daha fazla bölmeden bahsetmek için not aldıklarımdan devam ediyorum artık. Her yere sinmiş bir kötülük var. Bir korku, bir endişe... Onlarla beraber yaşıyoruz. Hatta onlarla beraber ölüyoruz. Daha kötüsü onlar yüzünden ölüyoruz. Onların sebepleri öldürüyor bizi. Hayallerimize giden yollarda karşımıza çıkıyor onlar. Ellerinde bıçaklar, ellerinde silahlar, ellerinde hiçbir şey ama ölümle birlikte çıkıyorlar karşımıza. Sonunda can veriyoruz ama ne için, kim için? Ben söyleyeyim hemen: Bir hiç için. Hileli bir oyunda oynuyoruz, yalnızız. Hileli bir oyunda her şeyden habersiz kazanmak güçtür. Kazanamıyoruz da zaten. Ne yaparsak yapalım kazananın hep hileyi yapan taraf olmadı gücüme gidiyor artık. Ben sosyal medyada adalet aramaktan yoruldum. Bir sürü sarp ve istismar raporuna rağmen serbest bırakılan suçluları görmekten yorulduğum kadar yoruldum bundan. Yazmaktan bile yoruldum elim gitmiyor bir türlü klavyeye. Bir türlü yazamıyorum bugün böyle bir olay yaşandı diye. Neden biliyor musunuz? Çünkü ne zaman düşünsem olanları ve olmayanları gözlerim doluyor, yüreğime bir yük biniyor. Artık o kadar yoruldum ki, kaptan, demek istiyorum, beni o limana çıkaramazsın. Sonra düşünüyorum bunu ve aklıma yine aynı şairden başka bir şiir geliyor: Kerem Gibi. Hani şu "Hava kurşun gibi ağır." Sözleri ile başlayan şiir. Hava kurşun gibi ağır dediğim ve o limana çıkamam dediğim günlerde şiirin sonraki satırları birer ok olup saplanıyor kalbime. Hayır, canımı almıyorlar. Bana yaşamak için bir sebep veriyorlar. Ben yanmazsam, diyorlar, sen yanmazsan. Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa diye haykırıyorlar. Ben de soruyorum kendime, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa, diye. Cevabı buluyorum sonra. Ne kadar yorulsam ve pes etmek istesem de elbette bir gün kazanacağımız günler de gelecektir. Ve belki huzurla uyanıp huzurla gözlerimizi yumduğumuz günler de o gelecektedir. Onlar yaptıklarından çekinmedi ve ben de onların yaptıklarını yazmaktan... Yazdıklarımı okuyanlar olan sizler de hak vermekten. Ama ne var biliyor musunuz? Artık haklı değil haksız olmak istiyorum çünkü eğer haksız olduğumu herhangi biri bana tüm kanıtları, dürüstlüğü ve gerçekliği ile söyleyebilirse o gün bir şeyleri değiştirmeyi gerçekten başarmışım, başarmışızdır.

Susmadığımız, susturulmadığımız günlerin temennisi ile,

Küçük Umutlar Daktilosu'ndan Umay...

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

💘

Selam, bugün benim için çok zor geçen bir gün ama yine de Mine'ye verdiğim sözü tutabilmek için bölüm yazıyorum. O sırada taslakta duran bu ufak blog yazısını paylaşmak istedim. Kendinize çok dikkat edin, sizi seviyorum.

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin