(❦) -Mış Gibi Yapmayın Artık

147 27 167
                                    

()

    -Mış Gibi Yapmayın Artık

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. :


Dönelim Van'da bir kadına, dönelim Mardin'de, dönelim İzmir'de. Dönelim Birhan bak geç oluyor hava kararıyor evimize dönelim. Bize bunları söyleten neydi, gülerken ağız kapatmayı, ağlarken saklanmayı... Her lafa karışmamayı, yazmamayı Birhan, çizmemeyi bize dayatan kimlerdi?

Birhan Keskin, Fakir Kene


@küçükumutlatdaktilosu yeni bir yazı paylaştı!

Her sustuğumuz an birini farkında olmadan öldürüyoruz. Bazen somut anlamda, bazense soyut anlamda oluyor bu ölüm. Her şeyi görüyor, duyuyor, algılıyoruz ama bencilce bir duygunun esiri olup susuyoruz, "-mış" gibi yapıyoruz.

"Bize bir şey olmasın" korkumuzdan çevremizle ilgilenmeyi tamamen bıraktık. Biz bıraktıkça dünya giderek daha da büründü karanlığa.

On dört yaşlarında bir kız arkasında çirkin olduğu için özür dileyen bir mektup bırakıp intihar etti. Onu çirkin yapan neydi peki? Ayna mı konuşmuştu? Hiçbir çocuk aynaya bakınca kendini "ölmesi gerekecek kadar çirkin" görmemeli.

Kırmızı bir araba yol kenarında oynayan küçük bir çocuğa çarpıp kaçtı. Kaçmayı duramaz mıydı? Birini öldürmesine sebep olacak aciliyet neydi? Birinin hayatından daha önemli bir bahane yoktur ki.

Daha çocuk olan kızları dedesi yaşında insanlarla evlendirdiler. Adına namus, töre ya da başka bir şey koyup meşrulaştırdılar. O da yetmezse iğrenç fikirlerini dinin arkasında saklayıp büyüttüler.

Sınıftaki fiziksel açıdan daha güçlü çocuklar zayıfların canını yaktılar. Oysa çocuklar can yakmayı bilmemeliler. Böyle yaptılar diye "güçlü" çocukları suçladık ama o çocuklar eve gittiklerinde babalarının annelerini dövdüğünü gördüler. Evdeki o korkunç havayı soludular; güzel sözler duymadılar, onların duydukları havada uçan küfürlerdi. O çocukların normali buydu. Normal olmayan bir ortam onlara "normal" olarak verilmişti çünkü.

Bulunduğu ortamda üstünlük sağlayamayan, ezilenler de ezilmemek için ezmeye başladılar. Her yerde gezen sosyal medya hesaplarından biri ile tıpkı kendileri gibi hassas insanları kırdılar.

Bu böyle bir döngü oldu. Yaşanan her şey git gide daha korkunç boyutlara çıkarken herkes farklı bahanelere sığındı. Gördükleri "normal"i kabul ettirmek içindi bunlar çünkü gerçekten bunu normal olarak öğrendiler. Kırmak, dövmek, sövmek, can yakmak, şiddet, taciz, tecavüz, cinayet... Hepsini "anlaşılabilir" kılacak bahaneler ile büyüdüler, sonunda doğrudan ya da dolaylı olarak bunun bir parçası oldular.

Bunun bir parçası oldukça insanlığın parçası olmaktan çıktılar. Merhametlerini öfke ile yanan bir ateşe atıp küllere döndürdüler. Ama giden merhamet mitolojik bir varlık değildi ki küllerinden doğsun tekrar tekrar. Bir kere yok olduğu zaman yeniden doğamazdı.

Ruhlarını korkunun efendisi karanlığa teslim ettiler. Gözlerini yumdular gerçekliğe, kulaklarını tıkadılar seslere. Ne kan donduran manzarayı gördüler ne de her yeri inleten acı dolu çığlıkları. Bu iyi ile kötünün asıl savaşının başladığı noktaydı.

Her yeri saran karanlıktan kaçmayı başaran birkaç kişi kalemi eline aldı, yazdı. Bazısı besteledi, bazısı söyledi, bazısı yazdığını bastırdı. Ama insanların ruhu o kadar bencilleşti ki artık "-mış" gibi yapmayı olabilecek en üst seviyeye getirdiler.

Konuşmak kolaydır, yapmak ise zor. Sözlerinde çok duyarlıydılar ama sınıfta zorbalık mağduru olan çocuğa inanmadılar, amcası ya da herhangi biri tarafından cinsel istismara maruz kalan çocuklara ağza alınmayacak sözler söylediler, kocasından dayak yiyen kadına "Kocadır döver de söver de." dediler, eski sevgilisi tarafından öldürülen gençlere "O saatte orada ne yapıyordu?" dediler, doğruyu söyleyenleri susturup ellerini kollarını bağladılar.

"Neden?" sorusuna cevapları hep aynıydı: "Benim tek başıma bir şey yapmam bir şeyi değiştirmez.".

Hayır, değiştirebilir. Yapacağımız tek bir hareket, söyleyeceğimiz tek bir söz bir kişinin hayatını kurtarabilir. Siz bir kişi kurtarırsınız ama günün sonunda binlerce kişi kurtarılmış olur. Birinin yarasını sararsınız, birinin ruhuna dokunursunuz. Birinin hayatını değiştirirsiniz.

Bunlar o kadar mı küçük şeyler?

Bence değil. Küçük görünen büyük adımlar bunlar.

Gözlerinizi aralayın, açın bile demedim bakın, lütfen. Araladığınız zaman göreceksiniz insanlığın geldiği noktayı.

Uçurumun kenarındaki kuru bir ağacın en çok eğilmiş dalına takılmış beyaz kurdeleyi görün. Sert bir rüzgar onu uçurursa bir daha asla bulamazsınız.

Bir daha bulamayacağımız insanları kaybediyoruz. Herkes özeldir.

Ellerimiz ile umursamaz, korkunç insanlar yarattık. Artık düzeltme vakti gelmedi mi? Daha kaç ruha zarar vereceğiz?

Gözlerinizi aralayın ve gerçek dünya ile yüzleşin. Hiçbir şey zihninizde kendinize sunduğunuz kadar "normal" bir tozpembe değil. Dünyamızın gerçek rengi olan siyah ile tanışın. Tanışın ki dünyayı farklı renklere boyayabilelim.

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

💘

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin