(❦) Gök ve Toprağın Birleştiği Nokta

72 13 176
                                    

()
Gök ve Toprağın Birleştiği Nokta

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra,
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra?


Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe'ın ruhu, üzgün,
"Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün."


Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,
Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,
Ey, her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet,
Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!
Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!

Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,
O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler,
İnildeyen kemanlar arkasında sırtların,
Akşam, korkuluklarda şarap dolu kaseler,
- Ah o yeşil cenneti çocuksu sevdaların!

O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde
Çok daha uzakta mı yoksa Çin'den, Maçin'den?
Beyhude bir arzumu inildeyen dillerde,
Canlanan bir hayal mi billur sesler içinden,
O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde.

Charles Baudelaire, Hüzün ve Serseri


Damla, yatakta keyifsizce bir o tarafa bir bu tarafa dönüp dururken odasının kapısı hızla açıldı. Sessizliği bir bıçak misali kesen neşeli bir ses üzerindeki o gergin havayı dağıtırken zihninin bir köşesinde adeta minik, kara bir leke olarak kalmıştı aklındaki düşünceler.

"Günaydın, uykucu! Kalk artık!"

Bilge genellikle yaptığı saç modelinin dışına çıkıp küllü kumral saçlarını toplamak için dakikaları çöpe atmamıştı. Üzerinde yeşil ve sarı renklerin ağırlıklı olduğu, çiçek desenli, askılı bir elbise vardı. Boynunda bir yıla yakın zamandır çıkartmadığı nazar boncuğu desenli kolyesi takılıydı ve sağ kulağına taktığı zincirleri kıkırdağa sabitlenen siyah küpenin ucundan metal bir tüy sarkıyordu. Yani klasik bir Bilge gibiydi, saçlardaki değişimi saymazsanız tabi.

"Sana da günaydın." Biraz homurdanır gibi söylemişti Damla. Hayalindeki gibi bir tatilin ilk günü sabahı yaşamıyordu. Tüm gece kabus görüp durmuştu. Sabah olup uyku geride kaldığında, gözleri gerçekliği görmeye başladığında bile o rahatsız his onu bir türlü yalnız bırakmamıştı.

"Bakıyorum yine, her şeyden nefret etme halinizde uyanmışsınız Damla Hanım."

Bilge işi biraz şakaya vurup ortamdaki kasveti dağıtırken gözlerinde 'Eninde sonunda anlatacaksın ki!' diyen bir başka Bilge vardı. Ki ikinci Bilge her zaman haklı çıkardı. Damla da mesajı almıştı. Gergin sırıtması yüzüne yerleşirken cevap vermişti.

"Hiçbir zaman geçen okul döneminde yaşadığım her şeyden nefret ediyorum sendromu kadar ağır olamaz o durum."

Haklıydı da, geçen okul döneminde kadar yorulmuştu ki her şeyden nefret eder olmuştu. Liseye kadar eğitim hayatı denen zindandan nefret etmişti. Üniversite için harika planları varken eve tıkılmış ve ilk yılını uzaktan eğitim denen daha da korkunç bir sistem ile bitirmişti. Ve yıllarca hayal ettiği konuma geldikten sonra hayalleri sonbahardaki sararmış yapraklara dönmüştü. En azından dört yılın daha var, bir teselli cümlesi olamıyordu Damla'nın hislerine.

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin