(❦) Mutluluğun Resmi ve Resmin Sahibi

94 17 146
                                    

()

Mutluluğun Resmi ve Resmin Sahibi

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

Senelerce senelerce evveldi.
Bir deniz ülkesinde.
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz.
İsmi; Annabel Lee.
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten.
Sevmekten başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz.
O deniz ülkesiydi.
Sevdalı değil karasevdalıydık.
Ben ve Annabel Lee.
Göklerde uçan melekler.
Kıskanırlardı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi.
O deniz ülkesinde.
Üşüdü bir rüzgarından bulutun.
Güzelim Annabel Lee.
Götürdüler el üstünde.
Koyup gittiler beni.
Mezarı oradadır şimdi.
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden.
Onlar kıskanırdı bizi.

Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi".Bir gece rüzgarından bulutun.
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana kim olursa olsun.
Yaşca başca ileri.
Geçemezlerdi bizi.
Ne yedi kat göklerdeki melekler.
Ne deniz dibi cinleri.
Hiç biri ayıramaz beni senden.
Güzelim Annabel Lee.
Ay gelir ışır, hayalin erişir.
Güzelim Annabel Lee.
Orda gecelerim uzanır beklerim.

Sevgilim sevgilim hayatım gelinim.O azgın sahildeki.
Yattığın yerde seni...

Edgar Allan Poe, Anabel Lee


Ketılda kaynayan suyu beklerken tezgaha yaslanmıştı Görkem. Kumral, normale göre uzun saçlarını bulduğu bir toka ile toplamıştı. Enez'in geceleri nasıl üşütüyorsa, öğlenleri de aynı şekilde haşlıyordu insanı. Saniyeler sonra atan ketılı alıp yeşil kasenin içindeki hazır noodle'ın üzerine döktü kaynamış suyu. Anne ve babasının markete gitmesini fırsat bilip hemen sakladığı yerden tavuklu noodle paketini çıkartmıştı. Evde biri olsa hemen buzdolabından bir önceki geceden kalan, artık her ne yemek varsa çıkartılıp mikrodalgada ısıtılırdı. Peki, Görkem bunu istiyor muydu? Hayır. Ara sıra paketin arkasındaki 'palm yağı içerir.' Yazısını görmezden gelip canının istediği şekilde yemek istiyordu. Zaten ne şeker ne de kilo problemi vardı. Hatta belki biraz fazla bile zayıftı ya da uzun boyu yüzünden kilosu hiç belli olmuyordu. Genelde her evde olduğu gibi Görkemlerin evinde de kaşık ve çatallar ilk çekmecede dururdu. İlk çekmeceden aldığı çatal – kaşık ile yeşil kaseyi de kapıp balkona çıkmıştı.

Yazlıktaki çoğu insanın günün yüzde yetmişi balkonlarda geçerdi. Sohbetler, yemekler, gazete okumalar, film izlemeler, kitap okumalar bu özel yerlerde yapılırdı. Özel derken o sitede oturan herkesin balkonlara ilginç bir sevdası vardı o yüzden. Çiçeklerle süslü balkonlar, camla kapatılmış balkonlar, sadece bir masa bir koltuktan oluşan balkonlar, etrafı güllerle çevrili balkonlar, asması kurumuş balkonlar... Her çeşitten balkon vardı ve o balkonlardaki insanların birbirine olan sevgisini izlemek çok güzel bir manzaraydı.

"Gene mi bu gıcık herif ya!"

Bir de... İster istemez yakındaki balkonlardaki sohbetlere tanık oluyordunuz. Sabah konuşurken duyduğu o sakin ses şimdi büyük bir tiksintiyle konuşuyordu. Çiçeklerle bezeli, ilk gördüğü günden beri botanikçi birine ait bir antika dükkanına benzettiği balkona gözlerini diktiğinde salıncakta sallanan iki genç kızı görmüştü. Biri zaten Bilge'ydi, diğerinin ise Mira olduğunu tahmin etmek zor değildi. Önlerinde açık olan bilgisayar da hesaba katılınca bir şeyler izlediklerini çıkartmak çok da zor değildi. Her ne izliyorlarsa bir karakterden Bilge kesinlikle nefret ediyordu. Bu ses tonunu sadece iki kere daha duymuştu ve ikisinde de durum benzerdi. Birinde Damlaların balkonunda sabahlamaya çalışırken dondukları bir geceydi ve yanlış hatırlamıyorsa The 100 izliyorlardı. Birkaç tanık olduğu sohbetten çıkarttığı üzere özellikle Bilge The 100'ın büyük hayranıydı ve kesinlikle dizideki Finn karakterinden nefret ediyordu. Hoş, o karakteri sevenlere Görkem de bir anlam veremiyordu. Aşık olmak demek masum insanları öldürmek olmamalıydı. Eğer öyleyse de Görkem aşık olmamak istiyordu. Birinde ise sahilde yine Damla ile konuşurken duymuştu o ses tonunu. Bu sefer bir cinayetten bahsediyorlardı. Hayatında duyduğu en nefret yüklü ses tonu belki de oydu. Bilge ve Damla ile aralarında hiçbir ilişki olmamasına rağmen Bilge'nin o gün kurduğu cümleyi çok net hatırlıyordu 'Biz yapıyoruz,' demişti, 'Hiçbir şey yapmayarak bunun bir parçası oluyoruz ve her haltı en iyi bildiğini sanan insanlar bu olayları destekliyor. Biz sadece susturulmuyor susuyoruz da. Bile isteye susuyoruz. Ve ben bundan nefret ediyorum.'

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin