(❦) Hafif Melankolik Bir Gün Ve Tuhaf Bir Dostluğun Başlangıcı

109 21 211
                                    

()

Hafif Melankolik Bir Gün
Ve
Tuhaf Bir Dostluğun Başlangıcı

*・゚:*・゚:*.*:・゚✧. : *

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: gece yıldızla doluVe yıldızlar, masmavi titreşiyor uzaktaŞakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirimSevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.Kollarıma aldım bu gece gibi kaç geceKaç defa öptüm onu sonsuz göğün altındaSevdi beni o ben de bir ara onu sevdimO durgun, iri gözler sevilmez miydi amaBu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmaklaDuyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir canaNe gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.Gece yıldız içinde, o yoldaş değil banaHepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolaycaGözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibiYüreğim arar onu, o yoldaş değil banaArtık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştimSesim arar rüzgarı ulaşmak için onaEllere yar olur. öpmemden önceki gibi.O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarlaArtık sevmiyorum ya severim belki yineNe uzundur unutuş ah ne kısadır sevdaBöyle gecelerde kollarıma aldım çünküYüreğim dayanmıyor yitmesine kolaycaBelki bana verdiği son acıdır bu acıBelki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

Pablo Neruda, Bu Akşam En Hüzünlü Şiir


Hayat, sessiz sessiz, kimseye fark ettirmeden ağlamayı zor yollar kullanarak öğretiyordu. Hayat, tam her şey düzeliyor dediğiniz anda sizden bir şeyler çalınmasını haince öğretiyordu. Tüm bunlara rağmen hayat güzeldi. Gözyaşları ve hıçkırıkların gerisinde kahkahalar ve tebessümler olurdu. Sadece bazıları dağın arka tarafındaki çiçek tarhlarını bulurken daha fazla zorlanıyordu çünkü dağın kurumuş ön yüzüne aldanıyorlardı.

Gözleri, yanakları ve burnu bahçedeki yeni açmış pembe güllerin rengini çalmıştı. Yalnız olmayı seviyordu ama ne zaman yalnız kalsa sanki tüm duvarlar ve karanlık üzerine yürüyordu. O içini daraltan histen arınmak için de gözyaşlarını kullanıyordu. Bile isteye kendini ağlatmıyordu ama kontrolü dışında bir anda oluveriyordu. Sonrasında gelen baş ağrısı ve ağırlaşan göz kapakları düşüncelerini dağıtıyordu.

Bilge kendi çiçek tarhını ararken çorak arazide susuz kalıyordu. Doğrusu orayı bulabilmek için o kadar zorluyordu ki kendini, sonunda susuz kalıp o da soluyordu.

Çayından bir yudum aldı. Sadece yiyebileceği kadar şeyi tabağına koymuştu ama birden iştahı kapanmıştı. Yavaş yavaş gözyaşlarından doğan baş ağrısı da kendini hissettiriyordu. Tabaktaki domateslerle oynarken 'Neden böyle oluyor?' sorusuna bir cevap arıyordu. Bazı cevaplar vardır, bulmak için ne kadar uğraşırsanız o kadar kördüğüme dönüşür. Bilge'nin cevabı da böyle olanlardandı.

Küçük Umutlar Daktilosu ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin