"Everyone's a passenger tonight,
Just another accidental on the freeway of this life.
We'll drive on, and on, and on, and on.
We'll drive on, and on, and-
I'll remember this night when you're gone."
"Hanginiz Frank?"
"Ben."
Jesse gözlerini bana dikmişti. Salonda, koltuklara yayılmış halde hep beraber oturuyorduk. Sağımda Dan, solumda Gerard vardı, ikisi de ellerini bacaklarıma koymuşlardı, bir nevi destek oluyorlardı ama ne için destek olduklarını bilmiyordum. Dan, Hope, Ray ve Jesse konuşmak için eve girmişti, biz de toparlanıp peşlerinden gitmiştik ama bizi görünce izin isteyip konuşmak için üst kata çıkmışlardı ve neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Mikey de bir şey bilmiyordu, Gerard ise Jesse'i tanıdığını ve bir şeylerin yolunda olmadığını söylüyordu ama o da ne olduğunu bilmiyordu. Stresli bir şekilde, salonda otururken yanımıza gelip oturmuşlardı, şimdi de Jesse adımı sormuştu. Kesinlikle büyük bir sorun vardı.
"Tamam, Frank-"
"Ben konuşayım mı?" Dan Jesse'e baktı, Jesse parmaklarının arasındaki sigaradan büyük bir nefes çekip kafasını salladı.
"Olur."
"Jesse neler oluyor?" Gerard korkuyla Jesse'e baktı, o ise sadece iç çekip ellerini havaya kaldırdı.
"Tamam bak, Frank-" Dan bana döndü. "Bu Jesse. Benim...arkadaşım." Dan sanki küçük çocuğuyla konuşmaya çalışan bir anne gibi, kelimelerini seçiyordu. "Siktir et, Jesse benim motor kulübünden dostum. Ne yaptıysam onunla yaptım, şu bilmeni istemediğim şeyleri de." Dan iç çekip konuşmaya devam etti, gergin gözüküyordu. Onu hiç böyle görmemiştim ve bu beni daha çok geriyordu. Dan benim her zaman yaslandığım kayaydı, o bile panik halindeyse ortada büyük bir problem vardı. "Biz buraya gelince Hammer'ı işletsin diye Jesse'den ricada bulundum, o da kabul etti." Dan ellerini birleştirip burnundan nefes verdi. "Polis gelip beni, Hope'u ve seni sormuş."
"Ne?"
"Annen senin kayıp olduğunu polislere söylemiş. Hepimizi arıyorlar."
Beynimde vurulmuşa dönmüştüm. Korku dolu gözlerle Dan'e bakıyordum, ağzım açık kalmıştı. Gerard iç çekip elini omzuma atıp beni kendisine çekti, vücudum titriyordu. Ellerim, nefesim... Polisin bizi bulması bizim bitmemiz demekti. Benim eve geri dönmem, buradaki herkesin çocuk kaçırma ve babamı gasp etmekten yargılanması demekti. Dan zaten elinden geldiğince polislerden uzak dururdu, yakalanmamız onu aç bir kurt sürüsünün ortasına atmam demekti.
Gözlerim dolmuştu, eve geri dönemezdim. Onca şeyden sonra ben o evden canlı çıkamazdım. Babamın tekmelerini hala karnımda hissedebiliyordum, oraya ne olursa olsun dönemezdim.
"Artyom yolda. Annenle konuşman lazım. Frank."
Jesse elini yüzümün önünde salladı, ona baktım. Şoktan nereye baktığımın bile farkında değildim. Artyom kimdi? Neden annemi aramam lazımdı?
"Annem mi?"
"Evet, güvende olduğunu söylemen lazım ki polis olayı bırakıp kapatsın. Güvende olduğunu, nerede olduğunu ve isterse gelebileceğini söyle. Yeter ki polis peşlerimizi bıraksın."
"Tamam." Uyuşmuş gibiydim.
"Telefonun nerede? Acele etmemiz lazım."
"Bilmiyorum. Valizdedir herhalde." Ayağa kalktım, Gerard ve Dan de benimle beraber kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...