Hold on, wait a minute
You want to love me
But I know you can'tYou want to find out
But you don't want to put
Anything in this head
Buradaki günlerim şaşırtıcı bir şekilde hızlı geçiyordu. Sabah uyanıyordum, Gerard'la beraber kahvaltıya gidip onunla konuşarak, ve yediklerini yuttuğundan emin olarak, uzun bir kahvaltı ediyorduk. Kahvaltıdan sonra grup terapisi seansına giriyorduk, ondan sonra Gerard'ın ve benim kafalarımızı boşaltacak ve bizi oyalayacak şeyler yapıyorduk, çizim yapmak veya kitap okumak gibi. Gerard'ın çizgiroman karakterleri hakkında bolca konuşuyorduk, çok ilgi çekici fikirleri vardı. Dan'in de söylediği gibi, Gerard'ın zihni çok farklıydı. Çok yaratıcıydı ama aynı anda çok da hasarlıydı. Neden bilmiyordum ama kendimi onu korumak zorundaymışım gibi hissediyordum. Bir an önce onu buradan çıkarmak istiyordum, belki de beraber çıkmak.Akşam yemeğine kadar bir şekilde oyanalıp yemekten sonra odalarımıza çekiliyorduk, benim için günün en güzel zamanına. Gerard'a rahatça dokunabileceğim, onu öpebileceğim, sarılıp saatlerce konuşabileceğimiz bizim saatlerimize. Gerard'la neydik bilmiyordum, ama onu her şeyimle seviyordum. Bunu ona söylememiştim, çünkü o hiçbir şey söylememişti. İkimizden birinin artık konuşması gerekiyordu. Bu sabah kahvaltıda onunla konuşacaktım ama Gerard kahvaltısını erkenden yapıp Dr. Emily ile görüşmeye gitmişti, seansları vardı. Gerard geri gelince de beraber görüşme odasına gidecektik, annemle babam gelecekti. Dan ve Hope da geleceklerine söz vermişlerdi, umarım gelirlerdi.
Odamızda, yatağımda oturup kitap okurken Gerard içeri girdi, canı biraz sıkkın gözüküyordu. Kitabı bir kenara bırakıp ona baktım, yatağımın kenarına oturdu.
"Hey, her şey yolunda mı?"
"Sanırım. Sadece..." Gerard içini çekip bana baktı, sonra gözlerini yere dikti. "...benim buradan çıkmam biraz daha sürebilirmiş."
"Ya..." yataktaki yerimi değiştirip yanına oturdum. "Biliyorum, çok can sıkıcı ama en azından beraberiz-"
"Dr. Emily senden çok daha sonra çıkacağımı söyledi, sen bir aya kadar çıkacakmışsın."
Odayı yıkıcılığını içimde hissettiğim bir sessizlik doldurdu, ne diyeceğimi bilemiyordum. Ben burayı sevmiştim çünkü sadece birkaç gündür buradaydım, Gerard ise kim bilir kaç yıldır oradan oraya sürükleniyordu. Bana hiç evdeymiş gibi hissetmediğini söylemişti, sebebi de belliydi sanırım. Gerard başını omzuma yasladı, ben fiziksel bir hamle yapmadan genellikle o yapmazdı, elimi tuttu. İçimde tutuşan ateşin yanaklarıma hücum ettiğini hissedebiliyordum, dudaklarımı Gerard'ın saçlarına yaslayıp kafasını öptüm.
"Bıktım Frank. Her şeyden, buradan-" Gerard kafasını kaldırıp bana baktı. "Nefes alıp vermek bile zor ve anlamsız geliyor artık."
"Hey." Elimi Gerard'ın çenesine koydum.
"Özür dilerim."
"Sakın." Gerard'ın yanağını öptüm, çenesini sıkıyordu. "Asla hislerin için özür dileme." Gerard alnını alnıma yasladı, elini sıkıca tuttum. Gerard'la göz göze gelince dudaklarımı onun dudaklarına yasladım, günlerdir ne kadar öpersem öpeyim asla yeterli gelmeyen, yumuşacık ve sıcacık dudaklarının beni geri öpmeye başlaması uzun sürmedi. Gerard tişörtümü çekip ikimizi de yatağa yatırdı, yan yana yatıyorduk. Dudaklarımı Gerard'ınkilerden ayırdım, yüzü biraz solgun gözüküyordu, umarım hasta falan olmazdı.
"Belki de beraber çıkabiliriz. Buradan." Gerard meraklı gözlerle bana baktı.
"Nasıl olacakmış o?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...