22

255 16 14
                                    

We fall apart as it gets dark
I'm in your arms in Central Park
There's nothing you could do or say
I can't escape the way I love you
I don't want to
But I love you

Gözlerimi açtığımda sabah, hatta neredeyse öğlen olmuştu, Gerard saçları ıslak bir şekilde yanımda oturuyordu. Şampuanının kokusu bütün odayı sarmıştı, yüzü elimin kenarındaydı. Gözlerimi açınca irkilip elini geri çekti.

"Özür dilerim, uyandırmak istememiştim." Biraz gergin gözüküyordu, sergiden dolayıydı herhalde. Elini tutup yüzüme geri koydum, elimden geldiğince içten gülümsedim.

"Her sabah böyle uyanmayı çok isterim."

Gerard mahcup bir şekilde gülümsedi, tuttuğum elini iyice kavrayıp dudaklarıma götürdüm, teni otel sabunu kokuyordu. Mağazalarda bulamadığınız, o garip ama ferahlatan aromalara sahip olanlardan. "Günaydın."

"Günaydın." Gerard geri çekildi, ellerini saçlarına götürüp saçına soktu, kurutmak için parmaklarını salladı. Saçı uzamıştı, yüzüne düşüyordu. Yüzüme gelen damlaları silip ayağa kalktım. "Ben duşa giriyorum."

Gerard kafasını sallayıp eline sigara paketini ve çakmağını alıp balkona çıktı, ben de duşa girdim. Hızlı bir şekilde yıkandıktan sonra duştan çıktım, morluklarım ve kesiklerim daha iyi durumdaydı. Dişlerimi de fırçalayıp kıyafetlerimi giydikten sonra balkona, Gerard'ın yanına çıktım. Geldiğimi görünce arkasını döndü, ağzında hala sigara vardı.

"Sabah sabah zincirleme içmene gerek var mıydı gerçekten?" Paketten bir dal sigara çıkarıp yaktım, çakmağı ve paketi balkonun demirlerinin üzerine koydum.

"Heyecanlıyım." Gerard kolunu omzuma attı, başımı ona yaslayıp etrafa baktım. Tanrım, her yer binaydı ve çok kalabalıktı. Herkesin bir yerlere acelesi varmış gibi gözüküyordu, gerçekten korkutucuydu. "Ve stresli."

"Çok şanslısın ki bir numaralı destekçin yanında." Gülümseyip Gerard'a baktım, gerçekten de çok stresli gözüküyordu. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da anlıyordum. Onun yerinde ben olsam ben de stresli olurdum, hocaları onun tablolarını sergi için seçmişti. Ne kadar da gurur vericiydi. Hissettiği duyguları tahmin bile edemiyordum. "Seninle gerçekten gurur duyuyorum." Gerard'a bakıp sigaramdan bir nefes aldım. "Gerçekten."

"Seni seviyorum." Gerard bir anda vücudunu bana doğru çevirip omzumda olan kolunu belime doladı. Yüzlerimiz çok yakındı, onu öpmem de çok uzun sürmemişti. Gerard'ı öpmenin verdiği güven ve mutluluk hissini bana başka hiçbir şey vermiyordu. Tarif edemeyeceğim kadar güzel bir birleşmeydi bu. En az onun kadar güzeldi.

"Ben de seni seviyorum." Gerard'ın dudakları hala dudaklarımın üzerindeyken ona fısıldadım, kollarımı ensesinde birleştirip onu kendime çektim, daha derin öpmeye başladım. Bir süre sonra öpüşmeyi bıraktık, kollarımı hareket ettirmeden ona sarıldım. Buna ihtiyacı olacaktı, biliyordum. Elimden geldiğince, hatta fazlasıyla ona destek olmam gereken bir gündü. Bugün onun günüydü. "Kahvaltıya inelim mi?"

"Olur." Gerard beni bıraktı, sigaralarımızı söndürüp pijamalarımızı çıkardık, her zamanki kombinimiz olan dar pantolon ve grup tişörtü ikilisini giydik. Asansörle otelin restoranına geçtik, kahvaltı neredeyse bitmek üzereydi ve açık büfeydi. Klinikteki kahvaltılarımız aklıma gelmişti, sırada önümde duran Gerard'a baktım. Elinde tuttuğu tabağına yeşil zeytin koymaya çalışıyordu, gülümsedim. O günlerde Gerard'la böyle günler yaşayacağımız aklımın ucundan bile geçmemişti. En fazla arkadaş oluruz, Dan'le beraber takılırız diye düşünüyordum. Gerard tabi ki de onu izleyip gülümsediğimden habersizdi, o yüzden rahattım. Yiyeceğimiz kahvaltılıkları ve kahvelerimizi alıp Gerard'la iki kişilik, küçük bir masaya geçtik. Gerard normalde yemek yerken sessiz olurdu, klinikteki ilk beraber kahvaltımızda zaten yemek yemenin tek başına zor olduğunu, o an bir de başka bir şeyle uğraşmanın çok zor olduğunu söylemişti bana. Zamanla açılıp bir iki cümle konuşur hale gelse de, çok uğraştığı belli oluyordu. Bugün ise susmak bilmiyordu.

|| Burn Bright ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin