Way down, mark the grave
Where the search lights find us
Drinking by the mausoleum door
And they found you on the bathroom floorI miss you, I miss you so far
And the collision of your kiss that made it so hardBack home, off the run
Singing songs that make you slit your wrists
It isn't that much fun
Konuşmadan oturuyorduk, Gerard iyi gözüküyordu. Ben de ilk başta gerilsem de onu rahat görünce ben de rahatlamıştım, sessizlik iyi gelmişti. Gerard şarap şişesinin mantarını çakmağıyla şişenin ağzını ısıtarak çıkarmıştı.
"Of, bardak almayı unuttum." Şişeyi bana uzattı. "Çok özür dilerim, son günlerde çok unutkanım."
"Sıkıntı değil, gerçekten." Gülümseyip şişeyi aldım, Gerard paraya kıyıp güzel bir şarap almıştı. Büyük bir yudum alıp Gerard'a şişeyi geri uzattım. "Kardeşin sizinle yaşamıyor mu?"
"Hayır. Lisede okuyor ama okulu bize çok uzak, halamda kalıyor. Halam dünyanın en tatlı insanlarından biri, keşke ben de onun yanında kalsam." Şişeden bir yudum alıp konuşmaya devam etti. "Kardeşim için mutluyum, Mikey adı, bizim evde bensiz durmasını istemiyorum. Biliyorsun, annem ve babam biraz-" uygun bir sözcük aramaya çalıştı ama bulamadı, şişeden bir yudum daha alıp içini çekti. "Neyse, canını sıkmak istemiyorum."
"Sıkmıyorsun."
Gerard bir şey söylemedi, hafifçe gülümseyip şişenin etiketiyle oynamaya başladı. "Anlatmak istediğin bir şey var mı? Hep ben konuşup kafanı şişiriyormuşum gibi hissediyorum."
"Ben de ben senin kafanı şişiriyormuşum gibi hissediyorum." kıkırdayıp Gerard'dan şişeyi aldım, aç karna bu kadar hızlı içmek bana yaramamıştı, başım şimdiden dönüyordu.
"Hayır, şişirmiyorsun." Gerard içmemi izleyip şişeyi elimden aldı. "Yavaş." gülüp poşetten yeni bir paket sigara çıkarıp bana bir tane uzattı, kendisine de bir tane aldı. Çakmağı bana yaklaştırıp sigaralarımı yaktı, kafasını gökyüzüne kaldırıp gözleri kapattı, gülümsüyordu. "En etkili terapi bu bence."
Evet, bence de, sadece ikimiz ve sessizlik diye aklımdan geçirdim ama onun alkol ve sigarayı kastettiğini biliyordum.
"Yanına oturayım da beraber ayı izleyelim." Gerard kalkıp yanıma geldi, şişeyi ayağıyla az daha devirecekti ki şişeyi tuttum. Yanıma gelince motor sürerken burnuma gelen parfümünün kokusu daha da keskinleşmişti.
"Senin hakkında bilmediğim çok şey olduğunu söylemiştin, dökül bakalım." Gülüp Gerard'a baktım, o da gülmüştü.
"Neleri öğrenmek istiyorsun?"
"Bilmem, şaşırt beni." Ağzımı çok kontrol edememeye başlamıştım, içmeyi bıraksam iyi olurdu. "Aa, dur, önce grubunu anlat!"
"Tamam, anlatayım." Gerard gülüp şişeden bir yudum aldı. "Küçük kardeşim, Mikey'le müzik zevklerimiz çok benziyor ve beraber büyürken en büyük hayallerimizden biri grup kurmaktı. Bas çalmayı küçükken ona halam öğretti, biraz solfej bilgisiyle beraber. Ben de zaten okuduğum okulların neredeyse hepsinde korodaydım, benim de solfej bilgim vardı. Yani, kilise korosu çok tercih ettiğim bir şey değil ama tecrübe tecrübedir, değil mi?" Kahkaha atmıştım, Gerard da mutlu gözüküyordu. "Neyse, Ray'le beni Dan tanıştırdı gibi, ikisiyle de aynı anda arkadaş oldum ama Ray sayesinde Dan'le vakit geçirmeye başladım. Dan'i de zaten önceden tanıyordum, Hammer'ın sahibi ya, sık sık oraya gidiyordum, zamanla arkadaş olduk. Ray'le de yakın arkadaş olunca Dan bize bir baterist buldu, adı Matt, ve bam- My Chemical Romance olarak konser vermeye başladık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...