I got so scared last night
I couldn't breathe, I was paralyzed
I got so sad last night
My eyes deprived of the light you shine
I couldn't see your dark
Sabah uyanınca bir süre odamdan çıkmadım, keyifsiz hissediyordum. Dağınık kalmış eşyalarımı topladım, bir türlü bitiremediğim kitaplarımı valize tıktım ve odamı havalandırdım, yatağımı topladım. Babam erken gelecekti, o yüzden kahvaltı etmeli miydim bilmiyordum. Buradan gitmek istemiyordum, saçma bir şekilde, burası evimden daha güvende hissettiriyordu. Keşke Dr. Emily'e buradan gitmek istediğimi pat diye söylemeseydim, şu an gerçekten eve dönmek istemiyordum ama zorundaydım, konu Gerard'dı. Acaba şu an neredeydi... Evde değilmiş gibi hissediyordum, eve gitse ailesi çok fazla problem çıkarırdı. Belki de çıkarmışlardır... tanrım. Üstümden bu suçluluk hissini atamıyorum. Belki biraz hava almak iyi gelirdi, en azından babam gelene kadar.
Odamın kapısını kapatıp uzun koridorda yürürken bir şeyler atıştırmaya karar verdim, sonra da bahçeye çıkardım herhalde. Hava sıcaktı ve bunaltıcıydı, ama neyse ki her yerde ağaç olduğu için ferahlatıcı rüzgarlar ara sıra esiyordu. Kahvaltım için tabağıma bir şeyler alıp boş bulduğum bir masaya oturdum, buranın yemeklerini çok özleyecektim. Belki de geri dönerdim, bilmiyorum. Önceliğim Gerard, onun gönlünü aldıktan sonra bunun planını yaparım. Tam kahvaltımı bitirirken Dr. Emily masama gülümseyerek oturdu, elinde bir çörek vardı.
"Erkencisin." kahvaltının bitmesine on dakika falan vardı, gülüp Dr. Emily'e baktım.
"Evet, odamı toparladım. Günaydın."
"Günaydın." Dr. Emily bugün neşeliydi. "Baban birazcık gecikecekmiş."
"Ah, problem değil." Tam son lokmamı bitirmiştim ki Dr. Emily bana ilaçlarımı uzattı, onları alıp içtim.
"Gidiyorsun diye seni ilaç listesinden çıkardık, ama eve dönünce lütfen onları düzenli al."
"Merak etmeyin, alırım. Teşekkür ederim Dr. Emily."
"Seni burada görmek güzeldi." Dr. Emily biraz fazla neşeliydi, sanki gülümsemesinde bir şey saklıyordu ama anlayamıyordum. "Görüşmelerimize eskisi gibi devam ederiz diye umuyorum."
"Evet, evet. Ben de isterim bunu."
"Tamam o zaman, ben seni tutmayayım. Baban gelince çıkış işlemlerini biz hallederiz, sen rahatına bak."
Gülümseyip masadan kalktım, Dr. Emily de kalkmıştı, beraber yemekhaneden çıktık. Tam odama giden koridora girmek üzereydim ki Dr. Emily bana seslendi.
"Hey, Frank." ona döndüm.
"Efendim?"
"Bir ziyaretçin var. Odanda." Dr. Emily gülümseyerek bana baktı, sonra kendi odasına doğru yürümeye başladı. Aklımdan acaba Dan mi diye geçirdim, sonra dank etti.
Bu olamazdı, değil mi? İmkansızdı, hadi ama. Buradan benim yüzümden gitmişti, neden şimdi beni ziyarete gelsin ki? Hem de ayrıldığım gün?
Odamın kapısına hızlı adımlarla yürüdüm, kalbim çok hızlı çarpıyordu, ellerim buz kesmişti. Kapının önünde bir süre durdum, içeride o varsa ne yapacaktım, ne yapacaktık? Midem heyecandan altüst olmuştu, kapıyı açtım.
Gerard yatağının üstünde oturuyordu. Yüzü solgundu, yorgun gözüküyordu. Bağdaş kurmuştu, beni görünce elini salladı.
"Hey." Üstünde her zamanki Motörhead tişörtü vardı, altında da yırtık pantolonu. Saçları biraz daha düzgün gözüküyordu, genelde kabarırlardı. İçeriye adım atıp kapıyı arkamdan kapattım, ona doğru ilerledim. Ne diyeceğimi bilemiyordum, yatakta yanına oturdum. "Senin de ayrıldığını duydum, her şey yolunda mı diye kontrol etmek istedim." Biz bu haldeyken bile beni umursuyordu, o kadar salaktım ki. O kadar kalpsizdim ki kendime inanamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...