3

284 30 37
                                    

coffee's for closers


"Selam." İki elimde de kahve dolu kağıt bardakla karşısında dikiliyordum, yaklaşık on dakikalık orman gezintimin sonucu onu ormanda değil, arka bahçede bir bankta otururken buldum. Ayakkabılarım çamur, üstüm başım da çiçek böcek olmuştu. Kesinlikle salak gibi gözüküyordum. İşin tek iyi yanı kahveler biraz soğumuş, içilebilir kıvama gelmişlerdi. "İstersin diye düşündüm." Gerard kafasını kaldırıp bana, sonra bardaklara, sonra tekrar bana baktı.

"Oturabilir miyim?"

Bankın kenarına kaydı, yanına oturdum. Yüzü çok karakteristikti, ona benzeyen kimseyi görmemiştim. Şimdi onu inceleme fırsatı elime geçmişti, Omuzlarına gelen siyah saçları vardı, bunu biliyordum, gözleri elaydı ama öyle her yerde görülebilecek bir ela değildi, gözlerimi ondan alamıyordum. Bardağı ona uzattım, gözleri kocaman açılmıştı.

"B-bu kahve mi?" Kafamı evet anlamında sallayıp kendi bardağımı banka koydum, cebimden sigara paketimi çıkardım. Bardağını sanki çok değerli bir şey tutuyormuş gibi kavramıştı. "Seni tanrı falan mı yolladı?" Gülüp paketi ona uzattım, bir dal alıp uzattığım çakmakla yaktı. Kahveden derin bir yudum alıp bardağını benim bardağımın yanına koydu.

"Bu çamur gibi kahveye bu kadar sevindiğine göre çok zor durumda olmalısın." Gülümseyip ona baktım, çok fazla göz teması kurmuyordu. 

"Evet, kliniktekilere kafein yasak. Kahve içemiyorum." Gerard iç çekip sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırıp gözlerini kapatı, dumanı üfleyip gözlerini açtı. Ona bakmadan duramıyordum. "Kahveyi çok severim. Dr. Emily de malesef bunu biliyor, gözü hep üstümde. İyi geldi, teşekkürler."

"Ya- siktir, çok özür dilerim." Tam bir gerizekalıydım. "Ben burada kaldığını- of, bilmiyordum. Özür dilerim, gerçekten." Keşke ağzımı açmadan önce akıl süzgecinden düşüncelerimi geçirseydim.

Gülümseyip sigarasından derin bir nefes çekti, bana baktı. Attığı bakışlar canımı acıtmıştı. Ne olduğunu bilmiyordum ama çok üzgün duruyordu.

"Sıkıntı değil, nereden bilebilirdin ki." Kafasını çevirip yüzüme baktı, çok utanmıştım. "Şu an gözümde tam bir kahramansın, merak etme." Saçını kulağının arkasına atıp yamuk bir şekilde gülümsedi. "Ben Gerard." Elini uzattı, yavaşça sıktım. Elleri çok kemikliydi, ama gerçekten yumuşacıklardı, bırakmak istemedim.

"Frank." Kahveden bir yudum alıp ayaklarıma baktım, durmadan ona bakmak istiyordum ama tam bir salak gibi gözükmek istemiyordum. Ona bakmak istediğim barizdi çünkü. Gerçekten çok güzel bir yüzü vardı, gözleri, burnu, dudakları, hepsi bir ritim içinde gibiydi, her şeyi uyumluydu.

"Zor mu? Yani, klinikte kalmak?" Aferin gerizekalı, daha aptalca bir cümle kuramazdın. Konu açmak istiyorsan bin tane farklı şey bulabilirsin, bu konuyu konuşarak çocuğu darlamana gerek yok.

"Açıkçası evet, çok sıkılıyorum. Konuşacak çok insan bulamıyorum, benimle konuşmak isteyenler de genellikle-" gülüp baş parmağıyla kaşının üstünü kaşıdı. "-açık konuşmam gerekirse, aklı başında hiçbir insan evladı benimle konuşmuyor. Aklı başında olanlar da çok sıkıcı, muhabbet edilmiyor." Burnunu çekti, ağlamış gibiydi. "Bugün bana yardım ettiğin için teşekkür ederim."

"Büyük bir şey değil, kim olsa aynısını yapardı."

"Senin dışında kimse yapmadı ama."

Yüzümü kaldırıp ona baktım, ağzım açılmıştı ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Tam ortamı yumuşatacak bir sözcük bulmaya çalışıyordum ki Gerard gülümsedi.

|| Burn Bright ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin