your friends say i'm no good for you
what do they know?
please don't listen to a goddamn thing they say
tonight's our night, baby
Eve girdiğimi görünce annem şaşırmıştı, onu arayıp beni almasını söylememi bekliyordu sanırım ama ben yürümek istemiştim, çünkü içim içime sığmıyordu ve gülümsemeyi bırakamıyordum. Yürümek buna yardımcı olur diye düşünmüştüm ama tam tersi olmuştu, Gerard'ı kafamdan çıkaramıyordum. Gülüşünü, hareketlerini, bakışlarını; hiçbirini unutmak istemediğim için, sanırım, beynim onları bana durmadan hatırlatıyordu.
Ya da ondan hoşlanıyordum.
Ondan gerçekten hoşlanıyordum.
Onu gördüğüm ilk andan beri aklımdan çıkmıyordu. Davranışları, yüzü, gülüşü, ses tonu, sanki hepsi beynimde yer etmiş gibiydi. Onu düşünmek, ismini kafamdan geçirmek bile içimin kıpır kıpır olmasına sebep oluyordu. Ama bunun sebebi sonunda benim gibi biri bulmanın mutluluğu da olabilirdi, bu yüzden emin olamıyordum.
Ne olduğu umrumda değildi, beraber çok güzel zaman geçirmiştik ve bu benim için yeterliydi. Sonunda kendim gibi birini bulmuş gibi hissediyordum, beni anlayan birini. Bu benim için paha biçilemez güzellikteydi ve bozmaya hiç ama hiç niyetim yoktu. Belki Doktor Emily'le konuşup Gerard'la daha sık zaman geçirebilirdim, sonuçta birbirimizi görmemizi destekliyordu.
Kendime bir sandviç yapıp odama geçtim, o kadar heyecanlıydım ki midem doluymuş gibi hissediyordum, ama boştu ve ilaçlarımı almam için önce yemek yemem gerekiyordu. Anne ve babamla masaya oturup ezici bakışlar ve imalı konuşmalarla başlayıp kavgayla biten bir akşam yemeğinin modumu bozmasına izin veremezdim, zaten dediğim gibi aç da değildim. Sandviçimden bir ısırık alıp yatağıma uzandım, Dan'in numarasını çevirdim, beklediğimden çabuk açtı.
"Olo?" ağzımda hala aldığım ısırık vardı.
"Frank?" lokmamı zorla yutup güldüm.
"Hey, müsait misin?"
"Hıhı, bir saniye-" arkadan gelen müzik ve bağırış seslerini duyabiliyordum, sanırım evdeydi. "Neden pizzada bir meyve olsun ki? Pizzada?!? Sağlıklı bir şey yemek isteseydim salata isterdim, ayrıca siz her ananaslı pizza yediğinizde İtalyan bir şef ağlıyor, biliyor muydunuz?" Dan iç çekip telefona geri döndü. "Değil mi Frank? Sen İtalyan'sın, seni hoparlöre alayım da şu salaklara-"
"Bence ananaslı pizzanın tadı gayet güzel-"
"Siktir git ama. Gerçekten." Dan'in sesi sinirli geliyordu, gülmeden edemedim.
"Biraz konuşabilir miyiz? Gerard'la alakalı."
"Aa, tabi, dur odama geçeyim."
"Evde misin? Hammer'dasın sanmıştım."
"Hayır ya, biraz önce Hope'un birkaç arkadaşı geldi. Ben de seni arayacaktım aslında, sen de gelmek ister misin?"
"Yarın okul var, gelemem büyük ihtimalle."
"Gerard geliyor ama."
Kalbim birden hızlı atmaya başlamıştı, Gerard mı geliyordu?
"Nereye-" Dan kahkaha atıyordu, gıcık.
"Seni denedim." Gözlerimi devirip sandviçimden bir büyük ısırık daha aldım. "Ee, anlat bakalım, neler yaptınız? Ben Gerard'dan bahsedince baya heyecanlandın, umarım klinikten atılmanıza sebep olacak bir şey yapmamışsınızd-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...