It's not my fault I have my fathers eyes
The cradle rocks
The ground breaks beneath me as I fall
You're looking thin
Cuz you stopped giving
Look what I've done, I've done
I've done without you
Things will never be the same
I can't walk away
From who I am
I won't denounce my name
I've done all I can, all I can
No way home, no way home
Saat sekize geliyordu, hava artık kararmıştı. Arabadan inip Dan'e baktım, sakin ama sinirli gözüküyordu. Ben de gergindim, midem bulanıyordu. Antidepresanlarım bitmek üzereydi, hazır buradayken Dr. Emily'i görmek iyi olurdu aslında. Reçete alırdım, hem konuşurduk da. Buradaki işimiz gece yarısından önce bitmezdi, hiç kimse de kapısında gecenin köründe dört tane ergen görmek istemezdi. Gerard'ın eli sırtımdaydı, yürürken biraz beni itiyordu çünkü gruptan geri kalıyordum, ayaklarım yürümemek için direniyordu. Apartmana yaklaştıkça midem birbirine giriyordu, titremeye başlamıştım, bir yandan da ateşim çıkmış gibi hissediyordum. Oraya girmek istemiyordum.
"Onları son görüşün olacak, dayan biraz." Ray bana bakıp eliyle omzumu sıktı. Gerildiğim o kadar belli oluyor muydu gerçekten? Ray'e baktım, sonra da Gerard'a. Onları kendilerinden emin görmek içimi bir nebze rahatlatıyordu. Elimizde babamın bana zarar verdiğine dair kanıt vardı, eğer bizi herhangi bir şekilde tehdit ederse bunu kullanabilirdik. Hem ayrıca, yanımdalardı. Yalnız değildim, korkmama gerek yoktu. Bunun farkında olsam da korkmaktan kendimi alamıyordum. Hayatım o evde her gün kabus gibi geçmişti, oradan yeni kurtulmuşken geri dönmek istemiyordum. İyi olduğuma kendimi ikna etmeye çalışsam da çok başaramıyordum. Apartmanın kapısına gelmiştik, titreyen parmaklarımı cebimde sıkıp elimi havaya kaldırdım, dairemizin zilini çaldım. Üç dört saniye sonra kapı açıldı, asansöre bindik. Dan ve Ray kapının önündelerdi, Gerard ise arkaya, yanıma geçmişti. Elimi kavrayıp bana baktı, bir şey söylemese de bakışları her şeyi anlatıyordu. Üçüncü kata gelmiştik, kapı açılmıştı. Korkak adımlarla asansörden çıktım, annem kapıda bekliyordu. Onu özlememiştim, bir gram bile. İnsanlar evlerini, ailelerini özlerlerdi çünkü güvende oldukları, sevildikleri yerlerdi oralar. Benim için tam tersiydi. Dan ve Ray önümdeydi, çekilmiyorlardı. Yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledik, annemin gözleri dolmuştu. Dan ve Ray'i geçip bana sarılmaya yeltendi ama annemi tuttular.
"İçeride, Bayan Iero." Dan soğuk bir sesle annemle konuştu ve boğazını temizledi. Ben onlar kadar soğukkanlı kalamamıştım, korkuyordum. Eve girmek istemiyordum, annemin bana dokunmasını istemiyordum, salonda oturup konuşmak da istemiyordum. Gerard'ın canı sıkkındı, bu durumda kimin olmazdı ki. Bana bakıp kolunu omzuma attı, beraber içeri geçtik. Annem çok konuşmuyordu, sanki utanıyor gibiydi, ya da bir şeyler saklıyor. Annem duygularını saklamakta asla iyi değildi, kesinlikle bir şeyler tersti.
"Hayır, çıkın dışarı." Ray tam salona girmişti ki geri dönüp bize yürüdü, sinirliydi. "Pişkin pişkin oturuyor-"
Babam.
Babam içerideydi.
"Polise gidiyoruz, Frank'in iyi olduğunu söylüyorsunuz, sonra dönüyoruz." Ray annemle konuşmaya çalışsa da annem ona bakmıyordu, Ray'i böyle sinirli hiç görmemiştim. "Bayan Iero-"
"Hayır. Önce hep beraber salonda oturup konuşacağız." Annem gözlerini yere dikip sırtını duvara yasladı, sinir olmuştum. Daha babamı görmemiştim bile ama burada olduğunu bilmek bile beni sinirlendiriyordu.
"Ray bırak konuşalım, ne olacaksa olsun." Dan Ray'e baktı, Ray omuzlarını silkip salona geçti, biz de arkasından gittik. Babam koltukların birinde, gayet rahat bir şekilde oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı, sonra bakışlarını Gerard'a yöneltti. Gerard'ın eli hala omzumdaydı, babam ona bakınca elini yavaşça sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...