I'll keep on living
This world keeps on spinning
And you'll keep on giving me shit 'til I choke
But at night we face,
But at night we face,
But at night we face what lies hidden in our hearts
Sabah uyanınca kolum çok ağrıyordu, homurdanarak gerinip yatağıma oturdum. Gerard'ın yatağı boştu, erken kalkmış olmalıydı. Onunla kahvaltıdan önce konuşmak istiyordum, bu kötü olmuştu işte. Özür dilemek istiyordum, aşırı tepki vermiştim. Dan'i dinlemeliydim ve bu işe hiç kalkışmamalıydım, benim hatamdı. Gözlerimi ovuşturup ayağa kalkınca Gerard'ın yatağının biraz fazla boş gözüktüğünü fark ettim.
Gerard'ın yatağı bomboştu, ne yastık vardı ne de çarşaf. Masası da boştu, hiçbir eşyası yoktu. Koşarak dolabını açtım, bomboştu. Odasını mı değiştirmişti? Gerçekten? Aferin Frank, aferin sana. Hayatında biraz olsun yolunda giden ne varsa içine etmekte gerçekten çok başarılısın. Dolabın kapağını kapatıp yüzümü yıkadım, aynada uzun bir süre suratıma baktım, başına iyi ne gelirse mahveden salak surata. Gerard'a bağırmamalıydım, Dan'in yapma dediği hiçbir şeyi yapmamalıydım. Gerçekten aşıeı tepki vermiştim ve şimdi de Gerard gitmişti. Onu bulma umuduyla hızlıca kahvaltı için yemekhaneye girdim, ama onu bulamadım. Kendime minik bir sandviç yapıp hızlıca yedim, yemekhaneden dışarı yemek çıkaramıyorduk ve ben Gerard'ı elimden geldiğince hızlı bir şekilde bulmak istiyordum. Onu gerçekten kırmış olmalıydım, yani, odamızdan ayrılmıştı, kırıldığını daha nasıl belli edebilirdi?
Onu bu kadar rahatsız etmiş olma düşüncesi midemi bulandırıyordu. Hemşirelerden biri gelip yemekten sonra almam gereken ilaçları bana verdi, ben de kolumun çok ağrıdığını söyledim, ağrı kesici istedim. Onunla revire kadar gelmemi rica etti, ben de onu takip ettim. Çabucak o aptal hapı alıp Gerard'ı bulmak istiyordum, ama hemşire soru üzerine soru soruyordu. İsmimi sordu, ne zamandır burada olduğumu sordu, nasıl hissettiğimi, kolumun neresinin tam olarak acıdığını, çığlık atmak üzereydim. Dr. Emily'i çağırıp geleceğini söyledi, benim ağrı kesici kullanma iznim var mı yok mu emin olmak içinmiş. Revirdeki hasta yatağına oturdum, ayaklarımı hafifçe sallamaya başladım. Kendimi bir an salıncaktaymışım gibi düşündüm-
Gerard parkta olabilirdi.
Tam ayağa kalkıp gerek olmadığını söyleyerek gidecektim ki Dr. Emily ve hemşire içeri girdi, bana bir ağrı kesici ve plastik bir bardakta su verdi. Hızlıca içip Dr. Emily'e baktım.
"Frank biraz konuşsak olur mu?"
"...tabi ki."
Dr. Emily gülümsüyor olsa da ses tonu bana bir şeylerin yolunda gitmediğinin izlenimini vermişti, yoksa Gerard ona bizden mi bahsetmişti? Ya da kavgamızdan? Dr. Emily yürüyerek kliniğin önündeki banklardan birine oturdu, ben de yanına oturdum.
"Bugün nasıl hissediyorsun?"
"Biraz garip, ya siz?"
"Ben iyiyim. Biraz erken kalktım, o yüzden hala tam olarak uyanamadım." Dr. Emily'nin suratındaki gülümseme sahteydi, tıpkı ona ilk tedaviye geldiğim zamanlardaki gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...