So sick of covering up
These blacks and blues and cuts
'Cause they're mine
To look fine
But they don't
'Cause I'm more than your words
Gözlerimi açınca nerede olduğumu anlamam biraz sürdü, kafamı kaldırınca beynime elektrik verilmiş gibi boynum ve kafam sızlamıştı, acıyla yastığa geri yattım. Dan'in evindeydim, onun odasındaydım, Linkin Park, Shining ve The Clash posterleriyle kaplı duvarlardan anlamıştım. Ah, ve tabi ki Green Day. Odada yalnızdım ama kapım açıktı, alt kattan gelen bağırş ve koşuşturma seslerini anlayamasam da bir sorun olduğu açıkça ortadaydı.
"Daaan- ah, Daaan!" Dan'e seslendim ama bağırınca boğazım acımıştı, çok fena acımıştı. Tanrım, her yerim sızlıyordu. Sadece başım değil, boğazım, göğüs kafesim, yüzüm, kollarım- nefes alırken bile kaburgalarım acıyordu. Ben seslenince alt kattaki sesler kesilmişti, onun yerini üst kata koşuşturan ayak sesleri almıştı. Dan ve Gerard odama daldı, Hope ise hala aşağıda bağırıyordu, sanırım telefondaydı.
"Frank!" Dan yanıma oturdu, Gerard da yatağın diğer tarafına, tıpkı hastanedeki gün gibi. "Frank iyi misin? Miden bulanıyor mu?" Dan elini gözümün önünde gezdirdi. "Görüşün bulanık mı?"
"Hayır." Fısıldadım, konuşunca boğazım ağrıyordu.
"Boğazın mı acıyor?" Gerard sordu, kafamı salladım. İkisi de çok yorgun ve üzgün gözüküyordu.
"Buraya nasıl geldim?" Kendimi biraz zorlayarak sordum, sonra öksürdüm, bu canımı acıtmıştı.
"Frankie..." Hope odaya girdi, elinde bir bardak su vardı ve diğer elinde de telefonunu tutuyordu. Suyu bana uzattı, yavaşça içtim, saçma bir şekilde kulaklarım acımıştı. Tükürüğümü yutmakta bile zorlanıyordum, sanki geçen her saniye acılarım daha da artıyordu. "Dan yeter artık, hastaneye gitmemiz lazım."
Dan sinirle Hope'a baktı, onu ilk defa böyle görüyordum. "Hope bunu ben de biliyorum ama gidemeyiz. Gidersek ailesini çağırırlar ve her şey yine boka döner-"
"Tamam ama onu bu şekilde bırakamayız! Çocuk konuşamıyor bile!"
"Daha iyi bi fikrin var mı?!" Dan bağırmıştı, herkes çok gergindi, ben de gerilmiştim. Hastaneye gidemezdik, Dan haklıydı. "Hastaneye gidersek polisler de gelir, ailesi de. Reşit olmasına şurada birkaç ay kalmış, o vakti de oradan oraya postalanan bir evlatlık çocuk olarak geçirmesine göz yumamam. Ayrıca o manyak herif zaten büyük ihtimalle polisi aradı ve şu an hastaneye onu götürürsek hepimizi çocuk kaçırmaktan bile tutuklayabilirler!"
"Ne bok yiyeceğiz o zaman? İç kanaması bile olabilir, Dan çocuk konuşa-"
"BİLMİYORUM! AMA HASTANEYE GİTMİYORUZ!" Dan bu sefer gerçekten çok yüksek sesle bağırmıştı, Hope çok sinirli gözüküyordu.
"Belki de Frank'in önünde bunları konuşmamalıyız." Gerard Hope'la Dan'e baktı, Hope odadan sinirli sinirli çıktı. Gerard kolunu uzatıp elimi sıktı, ona baktım. Onu hiç böyle görmemiştim, hastanedeki gün bile. Hiç görmediğim kadar çaresiz bakıyordu, belki de hiç olmadığımız kadar çaresiz olduğumuz içindi.
"Belki de Frank'in neden bu durumda olduğunu konuşmalıyız." Dan kollarını kavuşturup Gerard'a baktı.
"Dan şaka yapıyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Burn Bright ||
FanfictionYaşıtlarına kıyasla oldukça karmaşık, depresif ve zor bir hayatı olan Frank Iero'nun hayatına, en az onun kadar sorunlu, siyah uzun saçlı bir çocuk girer. içerik uyarısı: alkol kullanımı, aile içi şiddet, intihar teşebbüsü, self-harm, yeme bozuklukl...