Sonunda Gwaine ile barışmıştık. Soğuk davranmıyordu. Eskisi kadar sıcakta değildi. Olsundu.
Daha yeni şafak sökmüştü ki herkes sarayın avlusuna toplanmıştı. Tabi kıdemliler. Ben de kıdemli sayılırım. Ehe.
Hemen ilk göz ağrım olan yeşil elbisemi giyip saçlarımı taradım. Gaius'ın odasına geçtiğimde çoktan gitmiş olduğunu gördüm. Geç kaldım galiba. Topuk zamanı.
Koşarak avluya vardım. Herkes merdivenlere dizilmişti. Gaius'ı göremedim. En önde Arthur vardı. Arkasında şövalyeler vardı. Gwaine'nin yanı boştu ama oraya geçecek kadar kıdemli değildim. Premses hanım atlı sürüsüyle avluya giriş yapınca bu güzel giyimli kadınların yanında kaldım. Prenses bembeyaz kadife elbise giymiş bir de duvak örtmüştü. Daha gelin olmadın ki...
"Nemeth Şövalyeleri, Camelot sizi dostça kucaklıyor." diye Arthur atlılara seslendi. Atlılar sağa ve sola ayrılıp prensesin önünü açtı. Arthur yürüyerek öne çıktı. At üstündeki Gelin hanımımız duvağını açtı. Prensesin güzelliği herkesi büyüleyince birbirlerine bakındılar. Prenses memnun olmuşcasına sırıttı. Ben daha güzelim. Hıh. Nah.
Görevli premses hanımı atından indirdi. Arthur onlara doğru yürüdü. Şu an karşı karşıyalar. O kadar güzel değil Arthurcuğum çok bakma. "Prenses Mithian, hoş geldiniz." dedi Arthur. Premses de gülümseyerek "Teşekkürler majesteleri. Hakkınızda çok şey duydum. Ve söylediklerinden daha yakışıklısınız."dedi. Arthura kal indi. Kanma bu oyunlara.
Üstünde bembeyaz kürklü elbisesine rağmen donan hanfendi "Tüm gün bu soğukta mı duracağız?" dedi. Abartma be. "Affedin beni." dedi Arthur ve Premsesin elini tutup bize doğru döndü. "Yarın, değerli konuklarımızı ağırlamak için muhteşem bir ziyafet vereceğiz." diye seslendi. Herkes alkışlamaya başladı. Ben yiyemedikten sonra neye yarar...
******
Tadı olmayan lapayı kahvaltı niyetine oturduk yiyorduk. Gaius "Bütün gün somurtacak mısın?" dedi Merlin'e.
"Somurtmuyorum."
"Sabahtan beri tek kelime etmedin."
"Düşünüyorum."
"Ne kadar kötü olduğunu biliyorsun."
"Gwen'le evlenmek Arthur'un kaderi."
"Öyleyse evlenecektir."
"Ben bir şey yapmalı mıyım?"
"Sence bu biraz küstahça olmaz mı?"
"Evet! Hayır. Bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum."
"Lapanı yiyebilirsin."
Gaius'a hak verircesine kafamı salladım. Merlin'e "Kral çağırırsa görürüm seni. Lapayı mahvettin zaten karıştıra karıştıra." dedim. Ben onlar konuşurken seri bir şekilde yemiştim. Bu sarayda ne olacağı belli olmaz. Her şeyini hızlıca halletmek zorundasın.
İti an çomağını hazırla.
Leon odaya girip "Gaius, Lord Agravaine'den mesaj var. Seni çağırıyor." dedi. "Ben de gelebilir miyim?" diye sordum. Leon "Özellikle seni istemedi Marie. Gelirsen hoş olmaz." dedi. İşini de biliyor pislik.
Ne olduğunu biliyordum. Bu pislik Agravaine akşam vakti haritalara tek erişimi olan çocuğu sırf onun işini halletmedi diye surların tepesinden atmıştı. Gücünün yettiğine eziyet ediyor işte. Şimdi de Kral'la beraber eksik var mı diye haritaların bulunduğu odaya girecekti. Engellememin bir yolu yoktu. Aslında var. Hmmm. Ama çaldığı haritayı istesem bile geri yerine koyamam. Elimde olduğunu ihbar ederse idam edilirim. Gelecek olan savaşı engelleyemem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merlin ve Ben
FanfictionSelam! Ben Marie. Özümde Türk'üm. Aslında Harry Potter sadece kitaplarını okuyup filmlerini izlediğim bir şeydi. Bir gün benimle neredeyse aynı olan bir kızla ruhlarımızı değiştirmeyi beklemiyordum tabi ki. Ama iyi oldu çünkü sınavlar yaklaşmıştı ;)...