MvB 15

728 47 2
                                    

"...kalk. Daha üstünü değiştireceksin. Biraz daha uyanmazsan bir kova suyu sana dökeceğim." diye rüyamda bir geyik benle konuşuyordu.Ama aynı zamanda sarsılıyordum. Ne oluyor ya?!

Göz kapaklarımı aralarken "Tanrıya şükür!" diyen bir ses duydum. O geyik değil miymiş ya! "Ben Arthur'un yanına gidiyorum. Sen de çabucak giyin. Sonra kapıda ki muhafız seni aşağıya götürecek." deyip aceleyle çıktı. O çıkınca kafamı yastığa geçirdim. "Neden?" diye bağırıp çığlık attım. Kafamı kaldırıp tekrar yastığa geçirdim.Tekrar. Tekrar.

En sonunda bunun bana bir faydası olmadığını anlayıp Gwen'in kısa ve dar kıyafetlerini giydim. Tokam olmadığını fark edince salık bıraktım. Saçlarımı taramak için Gaius'ın kesik kumaşlarından birini alıp yine biçimini değiştirerek tarak yaptım. Uzun saçlarımı zorlanarak da olsa taradım. Başka yapacak bir şeyimin olmadığını fark edince hızla odadan çıktım. Tam Gaius'ın da odasından ayrılacaktım ki "Çantanı unuttun Marie." dedi. Anında durup topuklarımın üzerinde döndüm. "Benim çantam yok ki?" "Artık var." deyip masanın üzerini gösterdi. Sorgulamadan alıp hızlıca çıktım. Kapının yanında muhafız vardı. " Oo! Cadı kızımız da çıkmış."deyince " Ya susarsın ya da o yüzünün ortasına yumruğumu geçiririm." deyince sustu. "Hızlı olsana be adam!" diye ona kızdım. Yolu bilmiyordum ve o yavaş yürüyordu. Sonunda hızlandı ve bende hızlandım.

Biraz fazla merdiven indikten sonra bana ileriden dönmemi söyledi ve gitti. İşini yarım bırakmış sayılmıyor mu? Neyse. Fazla kurcalamayacağım. Sekmeye başladım. Seke seke ileride ki kapıya ulaştım. Kapıdan geçmeden önce üstümü düzelttim. Aslında zarif bir prenses gibi yürümeyi planlıyordum ama son anda fikrimi değiştirdim. Zıplasam mı yoksa normal yürüsem mi? Buldum!Kabadayı gibi mi yürüsem? Sadelik iyidir ya! Normal bir şekilde yürüdüm. 6 tane atın olduğunu fark ettim. Onların önünde de duran 5 tane değişik kas yapılarında adam vardı. Hepsi kapıya bakıyordu. Yani bana. Utanmam gerekirken ben daha da hızlanıp yanlarına ulaştım. Gwaine elindeki çiçeği bana verdi. Küçüktü.Bende gülümseyip çiçeği kulağıma sıkıştırmasına izin verdim. Bana yürüdüğünü görüyordum. En azından o kadar aptal değilim. Hı hı kesin! Diyen iç sesimin yine ağzının ortasına bi tane geçirdim.  

" Bu kılıç senin." diye kılıcı bana uzattı. Bende kınıyla beraber kemerime taktım. " Hangi at benim?" dedim bana iki seçenek sundular. Biri bembeyaz diğeri ise beyazının üstünde büyük kahverengi benekleri bulunandı. Ben direk benekliye koştum.Bence en güzeli oydu. Beneklinin yanına gidip onu sevmeye başladığımda diğerleri bana şaşkın şaşkın bakıyordu."Yanlış bir şey mi yaptım?" diye onlara dönüp sordum." Sen bir kızsın. Güzel olanı seçmen gerekmiyor muydu?"" Bence güzel olan bu benekli!" deyince daha fazla sorgulamamaya karar verdiler sanırım. Hepsi atlara binmeye başladılar. Ben ve Gwaine hariç. "Yardım etmemi ister misin?" dedi Gwaine. Ata baktım. Eyer vardı. Ayak basılacak yer vardı. " Belki. Azıcık yardım edebilirsin." dedim.Bir ayağımı ayak basılacak demire koydum. Diğer ayağımı atacağım sırada Gwaine belimi tutup kaldırdı. Daha kolay bir şekilde bacağımı atın diğer tarafına attım. Ulan! Bu benim belimi tuttu! Bir insanın jetonunu daha ne kadar köşeli olabilir acaba!

Merlin ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin