"Yarın şafağın ilk ışıklarıyla şelalenin oraya gel. Kimseye haber verme. Yoksa şu an sızdığım gibi saraya sızar ve sevdiğin herkesi öldürürüm." dedi tok bir erkek sesi. Başım beladan kurtulmuyordu. Ama gitmek zorundaydım. Öldürürse öldürsün beni. Ama onlara bir şey olmasın.
Elini ağzımdan çekince geri odadan çıktı. Neyin nesiydi acaba? Asam olsaydı tokatlamak için giderdim ama asam yoktu. Tokatlanan ben olurdum.
Merlin'in gelmesini bekledim. Merlin içeri girince "Bana sabaha kadar bildiğin bir kaç saldırı büyüsünü öğretir misin?" dedim. "Çok yorgunum Marie." dedi ve yattı. Atam ne yapıyorsun? Kırk yılın başı bir iyilik istedik.
Pantalonumu ve gömleğimi giydim. Uyuklayan Merlin'e "Eğer uzun süre dönemezsem beni aramaya gelin." dedim. Uyku sersemi olduğu için "HI hı" deyip geçti. Pelerinimi de üstüme geçirince odadan çıktım. Gaius'ı uyandırmamak için sessizce yürüdüm ve diğer odadan da çıktım.
Koridorların birinde Gwaine'i gördüm. Ama söyleyemezdim. Saklanarak gizli geçite ulaştım. Ormana çıktım. Etrafta muhafız olup olmadığını kontrol ettim. Olmayınca topukladım.
Geceleyin orman oldukça korkutucuydu ama ben ışık oluşturmayı başarabiliyordum. Lumos deyince avucumun içinde bir ışık kümesi oluşuyordu. Bu ışık kümesini istediğim yere hareket ettirebiliyordum. Ama ışık o kadar güçlü değildi. Hafif soluktu. Asayla olduğu kadar güçlü değildi.
Şelalenin oraya varınca kimsenin olmadığını gördüm. Öğlen gel demişti zaten. Kamp yerleri yakınlarda olmalıydı. Havaya bakıp duman olup olmadığına baktım. O kadar dizi izledik yani. Ateşin küllerinden duman falan çıkıyordu, sen de gidip yakalıyordun. Havada duman olduğunu görünce karşımdakilerin gerçekten aptal olduğunu anladım.
Dumanı takip edip kamp yerlerine ulaştım. 5 kişilerdi. Barbarlar gibi giyinmişlerdi. Neler konuştuklarını duymaya çalıştım. "...Güzel parça olacak." falan diyorlardı. Ne olur düşündüğüm şey olmasın.
"Hey! Selam!" diye ağaçların arasından çıkıp onlara el salladım. Kapüşonumu indirdim. Onlarda ayağa kalkıp kılıçlarını çıkardılar. "Silahsızım beyler. Rahatınıza bakın." dedim pelerinimin içini gösterip. Ayakkabımda bıçak var. Ehehehhe. Ben hatırlatmasam onu da alamazdın aptal.
"Ee, amacınız nedir? Beni kaçırmak mı istiyorsunuz?" diye sordum. Dünya üzerinde kaç insan böyle karşısındaki düşmanıyla konuşur? Deliyim demiyor da...
"Asan bizde. Kral Cenred'ın karısı olman karşılığında asanı sana vereceğiz. Bu ondan gelen direk emirlerdir. Eğer istemezseniz zorla götüreceğiz." dedi. Yalnız... Bu kral Cenred düşündüğüm kişi mi? Tom Ellis. Şaka mı?
"Ne kadar uzun yol acaba? Kaç gün sürer? Atınız var mı? Kraliçe olacaksam rahat etmeliyim değil mi? Saraya dönüp kıyafetlerimi alabilir miyim? Bakın vallahi çok sevmesem yanıma almak istemem. Kral yakışıklı mı? Saray ne kadar büyük?"
"Yeter!"
"Ama ben gelecekteki Kraliçenizsem ne diye yeter diyorsun?"
"Hayır. Dönemezsin. Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkıyoruz ve atları koştursak bile en az iki gün sürer."
"Ama beni at tutar. Üstünüze kusarsam kızamazsınız değil mi?"
Kızmayın ama Tom Ellis yani boru değil.
"Kusarsan da temizletiriz."
"Hani asam sizdeydi? Hadi verin."
"Bizde derken sarayı kastetmiştik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merlin ve Ben
FanfictionSelam! Ben Marie. Özümde Türk'üm. Aslında Harry Potter sadece kitaplarını okuyup filmlerini izlediğim bir şeydi. Bir gün benimle neredeyse aynı olan bir kızla ruhlarımızı değiştirmeyi beklemiyordum tabi ki. Ama iyi oldu çünkü sınavlar yaklaşmıştı ;)...