♫Senin gibi bir adam uyarı işareti giymeli. Tehlikelisin. Dudaklarının tadıyla gezintideyim. Sen zehirlisin. Bilincimi kaybediyorum. Şeytanımın fincanından bir yudum aldım. Yavaşça beni ele geçiriyor.
Hafta sonuna kalan son iki günü plan yaparak geçirmiştim. Kendi kafamın içinde binlerce senaryo kurmuş, kendi kendime oynamıştım. Albert'la nasıl konuşacağımı, onun nasıl bütün gerçekleri anlatmasını sağlayacağımı düşünmüştüm. Binlerce plan oluştursam da emindim ki hiçbir şey planladığım gibi gitmeyecekti.
Gerçekten güvenmem gereken kişi Jungkook muydu yoksa Albert mıydı? Birlikte geçirdiğim her anı ölçüp tarttığımda Jungkook'un masum tavırlar sergilediği aşikardı. Fakat o, Albert'ın da dediği gibi masum rolü oynuyor olabilirdi. Albert'ın beni öldürmesi için mantıklı hiçbir açıklama yoktu. Jungkook, annesinin intikamını benden çıkarmak istiyor olabilirdi. Ona olan zaafımı kullanarak beni kendi tarafına çekip hiç beklemediğim bir anda kafasına koyduğu şeyi yapabilirdi. Düşünmekten gözüme uyku girmemişti. Hafta sonu neler olacağını, Albert'ın beni nereye götürmek istediğini deli gibi merak ediyordum. Ve hala kararsızdım. Ne kadar düşünürsem düşüneyim kimin yalan söylediğini bulamıyordum. Onlarla konuşmadan da bu durumu çözmemin imkanı yoktu. Belki de Lili'yle konuşabilmenin bir yolunu aramalıydım. Fakat Lili'nin hiçbir şeyden haberi olmadığını düşünüyordum. O ayrıntıları bilemezdi. Sadece yaşadığı kadarına hakimdi.
Derin bir nefes alıp verdim. Telefonumun tuş kilidini açarak saate baktım. Albert'ın beni almasına sadece 1 saat kalmıştı. Söylediği vakitte gelebilecek miydi emin değildim. Yerimden kalkarak odama çıktım ve sırt çantasından minik bir bavul hazırladım. İç çamaşırları, birkaç kıyafet alarak çantama tıkıştırdım. Nereye gittiğimizi, ne kadar kalacağımızı bilemiyordum. Temkinli olmakta fayda vardı.
Çantamın hazır olduğuna emin olduğumda hızlıca soyunup banyoya girdim. Sıcak suyu açarak altına girdim. Kafamdan aşağı inen sıcak suyu hissetmemle kafamda dönüp duran düşünceleri susturmak istercesine gözlerimi sımsıkı yumdum. Sadece şu an hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Sıcak suyun keyfini çıkararak duş almak istiyordum. Şampuanımı kafamdan aşağı döküp iyice köpürtüp duruladım. Vücudumu da güzelce köpüğe bulayıp su ile arındım. Şimdi eskiye oranla daha iyi hissediyordum. Suyu kapatarak altından çıktım. Dolaptan bir havlu alıp vücuduma doladım. Buğulu aynayı elimde silerek kendime bakabileceğim bir alan oluşturdum. Göz altlarım kötü gözüküyordu. Uyuyamadığım için mosmorlardı. Çıkmadan önce minik bir makyaj yapmayı aklımın bir köşesine not ettikten sonra kapıyı araladım. Karşıma çıkan bedeni görmemle kuvvetli bir çığlık attım. Üzerime sardığım havluya sıkıca sarıldım. Kapının pervazına yaslanmış olan Albert yüzündeki alaylı gülücük eşliğinde kafasını yavaşça yana eğip boydan boya beni süzdü. "Daha fazla çıkmasaydın ben seni çıkaracaktım."
Gergince kıpırdandım. "Evime habersiz girmeye bir son vermelisin. Bunu nasıl yapıyorsun?"
Kocaman gülümseyerek gözlerini kaçırdı. "Gizlediğin yedek anahtarı bulmak çok zor olmadı."
Tamamen aklımdan çıkmıştı. Bunca süre onu orada bırakmıştım. Sanırım onu oradan kaldırsam iyi olacaktı. "Her neyse. Önümden çıkarsan odama geçip giyineceğim."
Dilini yanağında gezdirirken yüzümü inceledi. "Uykusuz gözüküyorsun." Parmak uçlarını göz altımda gezdirdi.
Kıpırdamadan onu inceledim. "Sağlıklı uyuduğum söylenemez."
Yarım bir şekilde gülümsedi. "Bu gece güzel uyumanı sağlayacağım."
Gözlerimi kaçırıp boğazımda gıcık varmış gibi öksürdüm. "İzin verirsen, hazırlanacağım." Onu hafifçe kapının önünde itekleyip doğruca odama yürüdüm. Kapımı kapatıp kilitledim. Albert'a güven olmazdı. Kilitlemekte fayda vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.