♫Bebeğim, bu ölmesine asla izin vermeyeceğim bir aşk. Bunun sonsuza kadar sürmesini sağlayacağım. Çünkü seni sonsuza dek seveceğim.
Ağzım açık bir şekilde onu incelerken ellerimi göğsüne koydum. Ondan biraz uzaklaşıp ekledim. "Durmalıyız Jungkook." Gözlerimi kaçırdım. Çünkü gözlerine bakarsam ona yenileceğime emindim.
"Pekala, nasıl istersen güzelim." Muzipçe güldüğünde kafamı kaldırıp ona baktım. Bende gülümsemeye çalıştım. Biraz zorlama bir gülücük olmuştu çünkü onda sürekli Albert'ı görüyordum ve bu durum istemsizce beni korkutuyordu. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum.
Ondan kaçar gibi uzaklaşıp yatağın üzerine fırlattığım pareyoyu üzerime geçirdim. "Ben aşağı iniyorum. Sen de giyinip gel, olur mu?"
Üzerindeki havluyu umursamazsa kenara fırlatan Jungkook, çıplak bir şekilde havluyla kurulanmaya başladı. "Olur tabii." Ona öylece bakakaldım. Bir insan, çıplakken bile nasıl bu kadar çekici olabiliyordu? İlgiyle onu izlediğimi fark eden Jungkook, kafasını kaldırıp gülerek bana baktı. "Cheol, orada durup beni mi izleyeceksin?"
Kafamı iki yana sallayıp plaj çantamı koluma geçirdim. Konuyu dağıtmak için "İlacını içtin, değil mi?" dedim.
"Evet, merak etme. İlaçlarımı aksatmıyorum."
"Sevindim. Ben iniyorum öyleyse." Kapının kulpuna uzanıp Jungkook'a tatlı bir gülücük armağan ettim.
Gülücüğüme karşılık olarak o da gülümsedi. "Ben de hemen geliyorum."
Kendimi dışarı attıktan sonra kapıyı yavaşta örtüp sırtımı kapıya dayadım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim. Kafamı kurcalayan bütün detayları kenara itmeye çalışarak merdivenlere yöneldim. Tatilimizi hiçbir şey bozamazdı. Tam o sırada diğer uçtaki odanın kapısı sertçe kapatıldı. Kafamı çevirip şaşkınlıkla o yöne baktığımda Hoseok'un kaçar gibi yanıma yürüdüğünü gördüm.
Kaşlarımı çatıp "Hoseok, bir sorun mu var?" dedim.
Yanakları kırmızıya bulanan Hoseok kafasını hızlıca iki yana salladı. "Hayır,"
Yanıma kadar geldiğinde beraber merdivenlerden inmeye başladık. Fısıltıyla ekledim. "Neden yanakların kıpkırmızı o halde?" Bir yere odaklanmış bir şekilde sessizce yanımda yürümeyi sürdürmüştü. "Hoseok, iyi misin?"
Uykudan uyanmış bir ifadeyle kafasını çevirip şaşkınca bana baktı. "Bir şey mi dedin?"
"Hoseok, beni endişelendiriyorsun. Sorun ne?"
Evin bir köşesinde durup beni kenara çekiştirdi. "Aramızda kalacağına söz ver. Eğer Junkgook'a söylersen kesin benimle dalga geçer."
Kafamı aşağı yukarı salladım. "Aramızda kalacak, söz."
Fısıltıyla ekledi. "Hyejun odada giyiniyormuş. Ben de bilmediğim için pat diye odaya girdim." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp elimle ağzımı kapattım. "Hey, gülme!"
"Tamam, özür dilerim. Bu konuyu Hyejun'la konuşacağım. Onunla benim kalmam daha sağlıklı olacak sanırım."
Hızlıca kafasını iki yana salladı. "Hayır, lütfen bir şey söyleme. Bu zaten çok utanç verici bir şey!"
"Tamam sakin ol Hoseok. Sadece eğer isterse benimle kalabileceğini söyleyeceğim. Ondan bahsetmeyeceğim." Tuttuğu nefesini salıverdi. Gülerek kolunu yakalayıp havuza doğru çekiştirmeye başladım. "Endişelenme! Hadi eğlencemize bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Roses | Jeon Jungkook
FanfictionBana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.